Geçen gün Fatih Altaylı ile bir trafik
polisi arasında geçen olayı aktarmıştım
okurlarıma.
Bu yazı üzerine, gerek polisi öven veya yeren, gerekse Altaylı’yı
haklı gören ya da kınayan çok yorum geldi.
Bunun üzerine, genel olarak polisler ve polislik hakkında bir yazı
yazmayı düşünürken, olayda yeni bir gelişme oldu:
Fatih Altaylı, Polis Merkezi’ne giderek, arkasını döndüğünde kendi
kendine söylendiği ama birisi tarafından kayda alınmış olan çirkin
sözlerden dolayı polis memurundan özür diledi.
*** Ben hem
ailede hem de okulda, esas olarak polise karşı
güven duygularıyla yetiştirildim.
Sonradan toplumbilim okuyunca:
Polise karşı olan bu güvenin arkasında, adalet ve hukuk anlayışının
bulunduğunu, onun arkasında da Hukuk Devleti’ne olan inancın
yattığını...
Ve bütün bunların temelinin de Hukuk Devleti’ne can veren
Demokratik Cumhuriyet bağlılığı olduğunu fark ettim.
Bu inanç hiyerarşisini belirleyen
siyasal/ideolojik/tarihsel özeti şöyle
yapabilirim:
1) Devlet doğada yoktur; devleti insan, kendini
doğaya ve öteki insanlara karşı korumak için yaratmıştır.
2) Egemen kişilerin, ailelerin, Tanrı ve din
kavramlarını da kendi iktidarlarını güçlendirmek için kullandıkları
ceberut ve baskıcı devlet kavramı, tarih içinde evrimleşmiş, en
sonunda, din, dil, ırk farkı olmaksızın, bütün vatandaşlarına eşit
davranan, onların Temel Hak ve Özgürlüklerini korumakla yükümlü
olan Demokratik Devlet niteliği kazanmıştır.
3) Demokratik Devlet, Temel Hak ve Özgürlüklerin,
hem çoğunluğa hem de devlete karşı korunmalarını sağlayan Laik
Hukuk Devleti kavramıyla güvenceye alınmıştır.
4)...