Arkadaşlarla yemekteyiz... Milyonuncu kez aynı konu açıldı: Kedi
sevenler, köpek sevenler... Herkes kendi hayat tecrübesinden
hareketle bir şeyler söyledi. Kediciler kediyi, köpekçiler köpeği
yüceltti... Benim içinse bu tartışma birkaç yıl önce bitmişti.
Niyesini anlatayım mı?
Bildiğiniz gibi insanın beyninde oksitosin adlı bir hormon var.
Buna popüler dilde 'sevgi hormonu' deniyor.
İnsanlar sevdikleri bir kişiyi gördüklerinde oksitosin seviyesi
yükseliyor. En büyük artış ise sevgililerini veya çocuklarını
gördüklerinde oluyor; oksitosin seviyesi yüzde 50'den fazla
artıyor.
Bu yaklaşımı bilimciler köpeklere ve kedilere de uyguladılar. Sonuç
ne çıktı dersiniz?
Köpek sahibini gördüğünde oksitosin seviyesinde yüzde 60'a yaklaşan
bir artış oluyor. Yani köpek sahibini gerçekten seviyor. (Jeffrey
Moussaieff Masson Köpekler Aşk Hakkında Asla Yalan Söylemez
kitabını boşuna yazmadı.)
Kedilerde ise bu artış en fazla yüzde 12'yi buluyor. O da hepsinde
değil, bazılarında. Bazı kedilerde ise hiçbir değişiklik
olmuyor.
İstisnaları bir yana koyup 'kutuplaştırıcı' bir ifadeyle söylersek:
Kediler insanları sevmiyor. Köpekler ise seviyor.
İnsan-köpek ilişkisinde problematik bir durum yok. Basit bir ilişki
bu: Biz onları seviyoruz, onlar bizi seviyor, birlikte yaşayıp
gidiyoruz.
İnsan-kedi ilişkisi ise farklı: Çoğu kez karşılıklı değil bu
ilişki. Dengesiz bir durum var. Bir taraf (insan) seviyor, diğer
taraf (kedi) sevmiyor ya da azıcık hoşlanıyor.
Bu dengesiz durum bana, psikolojik açıdan asıl incelenmesi gereken
tarafın kediseverler olduğunu düşündürüyor. Sevilmediklerini (ve
sevilmeyeceklerini) bile bile niye kedilerin arkasından
koşturuyorlar? Bu umutsuz ve umarsız çaba niye?
"Bak çabalarım yine boşa gitti, ne yaptımsa sevgime karşılık
bulamadım" diyebilmek için mi? Yoksa insanları değil, mekanları
seven, dolayısıyla bizi terk etmiyormuş izlenimi veren kedinin
yarattığı yanılsama yüzünden mi? Hangisi?
***
Hayır, daha çok okuyoruz ama...
Tiyatrocu Nejat Uygur'un 90'ıncı yaş günü vesilesiyle oğlu Behzat
Uygur, Instagram'a aşağıda gördüğünüz eski bir fotoğrafı koymuş.
Siyah-beyaz fotoğrafta bütün Uygur ailesi (yedi kişi) kitap
okumakta...
Behzat Uygur fotoğrafa şu notu düşmüş:
"Bizim ev. 1969 yılı olsa gerek. O zamanlar akıllı telefon yoktu
tabii..."
Şu sözler de ona ait: "O dönemde bizim evde kitap okuma saati
vardı... Okuduktan sonra da kompozisyon yazardık."
Gelelim sadede: