Sevgili okurlarım, mübarek ramazan ayı yarın
bitiyor. Ramazan deyince akla ilk gelen, doğal olarak oruç tutmak
ve kurulan irili ufaklı iftar sofralarıdır.
Sıradan vatandaşların iftar açtığı yer genelde ya evleri, ya da
sokaklarda belediyeler ve çeşitli kuruluşlar tarafından kurulan
iftar sofraları.
Buralarda verilen yemekler mütevazı ve çok sıradan:
Çorba, etli kuru fasulye, pirinç veya bulgur pilavı, tatlı
veya meyve.
Binlerce kişinin kuyruğa girdiği iftar çadırlarında verilen bu
yemekler genelde soğumuş oluyor.
Ama vatandaşın başka çaresi yok. Soğuk da olsa yiyecek, sıcak da
olsa yiyecek!
Buralarda karnını doyuran herkes acaba oruçlu mu?
Bu konuda yapılmış bir araştırma elbette yok da, tahminime
göre yarısı beleşçilerden oluşuyor.
Senede bir ay kurulan ve iyi kötü yemek çıkaran çadırlar o
yüzden rağbet görüyor.
* * *
Bu sıradan sofralar dışında bir de görkemli iftar
sofralarıvar.
Beş yıldızlı otellerde düzenlenen bu iftarlarda sadece kuş sütü
eksik. Muhteşem yemekler servis ediliyor. Davetli isen tıka basa,
aksırıncaya, tıksırıncaya kadar ye!..
Bu gibi sofralarda yer alanlar zengin iş adamları,
gazeteciler, seçkinler, ya da siyasetçi büyüklerimiz…
Ve aynen iftar çadırlarında olduğu gibi en az yarısı oruçlu
değil.
Eğer sayın büyüklerimizin en büyükleri sofrada yer
almışsa, kameralar mutlaka çekim yapmak zorunda.
Televizyon kameraları hazır.
Yemek bitince sayın büyüğümüz kürsüye çıkıp önceden hazırlanmış
olan nutkunu okumaya başlıyor.