Sevgili okurlarım, bu ülke çok büyük
güçlüklerle kuruldu, en büyük zorluklarla boğuştu.
1922 yılında askeri zaferi kazanmış ve İzmir’i
kurtarmıştık. Ama esas güçlükler bundan sonra başlayacaktı ve
Mustafa Kemal Paşa bunun farkında idi.
Ülke yoksuldu, sanayi hiç yoktu. Köylü sefildi, tarım üretimi
yetersizdi. İhracat derseniz sıfıra yakındı ve birkaç kalem tarım
ürününden oluşuyordu.
Mustafa Kemal Paşa işte bu koşullarda İzmir’de
İktisat Kongresi’wni topladı.
Askeri zaferi ekonomik bağımsızlıkla taçlandırmak gerekiyordu ama
bunu nasıl yapacaktık!..
Çiftçi, esnaf, kadın temsilcileri ve her kesimden ilgili kişilerin
katıldığı ve günlerce süren toplantıda bu konular tartışıldı…
* * *
Lozan Antlaşması imzalandı, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan
edildi. Yoksul Türkiye, artık kefeni yırtma çabasına girmişti ama
elde sermaye yoktu, kaynak yoktu.
Yine de borç harç diyerek, yeni kurulan İş Bankası’nın
kaynaklarından yararlanarak atılımlar başladı. Örneğin bir tane
bile şeker fabrikamız yoktu, yeni fabrikalar yapıldı. Mensucat
fabrikalarımız yoktu, kumaş üretmeye başladık.
Cumhuriyet’in fabrikaları onurumuzdu. Her birinin açılışına
Gazi Hazretleri katılıyor, insanlara coşku veriyordu.
Demiryolları, Doğu Anadolu’ya doğru uzatıldı…
Ve bunları dışarıya borçlanarak değil, kendi öz
kaynaklarımızla yapmaya başlamıştık.
1933 yılında, Cumhuriyet’in 10.
yılı kutlanırken
muhteşem, bugün bile dinlerken insanın tüylerini ürperten
bir marş ağızlardan düşmez oldu ve coşkusu bugüne kadar
yansıdı:
“Çıktık açık alınla on
yılda her savaştan. On yılda on beş milyon genç yarattık her
yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı
başkumandan. Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.
Türk’üz Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi. Türk’e durmak
yaraşmaz Türk önde Türk ileri…”