Altın Yürekli Tigin kimdir diye soranlar olabilir. Eski adıyla “Altın Elbiseli Tigin”den söz ediyoruz. Adı ilk kez Aydınlık’ta bugün “Altın Yürekli” diye anılıyor. Biliyorsunuz eski Türklerde ad kazanmak için, bir iş başarmak, bir kahramanlık gerekir. Bugün Rota’nın konusu, Tigin’i kahraman yapan eylemidir.
KININDAN ÇIKARILAN ALTIN KILIÇ
Tigin’in resmini Og’dan Oğur’a kitabının geliştirilmiş 5. basımının
kapağında bulacaksınız. O resimde Tigin’in kılıcı kınında duruyor.
Kılıcını vurmadan önce çekilen resim mi, yoksa vurduktan sonraki
resim mi? Fark etmez, kılıcını vurmuş olması önemli.
Az kalsın unutuyorduk: Tigin’in yalnız uzun miğferi, zırhı,
kemeri ve çizmesi değil, kılıcı da altından. Bugüne kadar Tigin’in
yüreği konusunda bir saptamaya rastlamadık. Ama şimdi gündeme
getiriyoruz: Tigin’in asıl yüreği altından. Hem de 24 ayar som
altından!
O’nu altın elbisesiyle değil, altın yüreğiyle tanımlamak çok daha
doğru! Tiginimiz, altından kılıcını Orta Asya tarihi
konusundaki taşlaşmış önyargılara vurunca, altın yürekli olduğunu
da yedi iklime kanıtladı. Öyle bir indirdi ki kılıcı, taşı yardı ve
paramparça etti.
TİGİN’İN ÖZGEÇMİŞİ
Altın Elbiseli Tigin, önce 1969 yılında Kazakistan’ın Eşik
kurganında bulundu. Arkasından başka Altın Elbiseli Tiginler de
toprağın altından çıkartıldı. 2012 yılı sonbaharında
İstanbul’da Arkeoloji Müzesi’nde sergilendi.
Kazakistan Eşik’li olan Tigin, 2.500 yıl önce, MÖ 5-6. yüzyılda
yaşamış. Tigin ünvanını hepimiz Bilge Kağan’ın kahraman
kardeşi Kültigin (Gültekin)’den biliyoruz, eski Türkçemizde
prens anlamına geliyor.
18-20 yaşlarında bir prensin mezarının bulunması, bilim dünyasında
heyecan yaratmıştı. O kurganda Tigin’in tepeden tırnağa altından
giyim kuşamı yanında 4 bin parça altın eşya da bulunmuştu
(Belleten, sayı 131, Temmuz 1969, Türk Tarih Kurumu Yayını).
MÖ 5-6. yüzyıl, İç Asya’da Sakalar (İskitler) dönemidir.
Hsiungnular, bizim yaygın isimlendirmemizle Asya Hunları tarih
sahnesine çıkmak üzeredir.
ZENGİNLİK VE DEVLET
MÖ 5. yüzyılda Asya bozkırlarında Tigin’in varlığı, hükümdarlığın
varlığına, devletin varlığına işaret ediyor. Hem de
şöyle böyle bir devlet değil, büyük zenginliklere hükmeden bir
devlet keşfediliyordu. Miğferden çizmeye kadar altından giyim kuşam
ve 4 bin parça altın eşya, tarihte az rastlanır bir zenginliği
kanıtlıyordu.
Bu kadar büyük zenginlik, hiçbir zaman yalnız göçebe
hayvancılığıyla biriktirilemezdi. Ve bu kadar büyük zenginliğe,
devlet olmadan el konamayacağı gibi, o zenginliğin devletin
yaptırım gücü olmadan korunması da mümkün değildi. Öte yandan
altının üstün bir sanatkârlıkla işlenmesi de, ancak gelişmiş
sınıflı toplumda mümkündü.
Bir yerde işlenmiş altın varsa, orada devlet de vardır!
TİGİN’İN OKUMUŞ YAZMIŞLIĞI
Altın Yürekli Tigin’in mensup olduğu hükümdarlığın kimliğine işaret
eden bulgular, Kazak bilim adamı Olcas Süleymanoğlu
tarafından açıklandı. Süleymanoğlu, Eşik kurganında bulunan gümüş
bir tasın üzerindeki 26 harfli yazıyı okuduğunu öne sürdü (Olcas
Süleymanoğlu, “Yedi Suvun Köhne Yazıları”, Kazak
Edebiyatı gazetesi, 25 Eylül 1970).
Süleymanoğlu, Orhon Yazısının ilkel hali olduğunu belirterek, altın
tasın üzerindeki 26 harfi şöyle okudu:
“Khan Uya üç otuz yok boltı. Utgsi tozıltı.”
Bugünkü Türkiye Türkçesiyle: “Han Uya 23’te yok oldu. Halkın başı
sağ olsun.”
Bu okuyuş ne derece doğrudur, şu anda bilim dünyasında görüş
birliği oluştuğu söylenemiyor. Ancak coğrafya, İç Asya’dır. MÖ 5-6.
yüzyıldan kalma yazı izine rastlanıyor. Bu yazı, Orhon Yazısı’na
benziyor. Ve İç Asya’da kurulan hakanlıklar, hangi kavim ve
boyların yönetiminde olursa olsun, aslında bir İç Asya devlet ve
kültür geleneğini kanıtlıyor. Sakalardan (İskitlerden) beri
birbirini izleyen hükümdarlıklar, bir kültürel ve siyasal mirası
devralıp geliştirdiler.
OĞUR VE OĞUZ’DAKİ ZENGİNLİK VE DEVLET
Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügat-it Türk’te Oğur sözcüğünün
“zenginlik ve devlet” anlamına geldiğini belirtiyordu (Divan-ı
Lügat-it Türk, I, s.53).
Türkçedeki Oğur ve Oğuz kavramlarının, boylar birliğinin siyasal
örgütlenmesinden zenginlik birikimine ve devlet örgütlenmesine
uzanan bir yol izlemesi çok öğreticidir. Oğur kavramı, tek
başına bir devlet teorisi dersidir. Bu sözcük, zenginlik ile devlet
arasındaki bağı gösteriyor. İki heceli bir sözcüğün bu kadar derin
bir tarihsel süreci taşıması, diller ile toplumsal-siyasal süreçler
arasındaki değişken ilişkileri ortaya koyan dikkat çekici bir
örnektir.
Türkçemizde Boylar Birliği anlamına gelen Oğur ve Oğuz
kavramlarının aynı zamanda devlet ve zenginlik anlamlarını içermesi
çok doğaldır ve devletin oluşumunun özünü açıklar. Marx’ın
belirttiği gibi, zenginlik varsa devlet vardır. Devlet, belli bir
zenginleşme süreci sonucu bir üretim fazlasının (artı ürün)
oluşmasıyla ortaya çıkmıştır. Boylar birliği biçimindeki siyasal
birlik, bir üretim fazlasının sonucudur. Bu artı ürünün kime ait
olacağı sorusuna verilen eylemli cevap, sınıflaşma süreçlerini
geliştirmiştir. Zenginliklerin belli ellerde toplanmasıyla
birlikte, o zenginlikleri büyütecek ve belli ellerde tutacak devlet
örgütlenmesi de zorunlu olmuştur. Boylar birliği, bu devlete gidiş
sürecinin bir aşamasıdır.