GALATASARAY’daki Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde Sabahattin Ali’nin Şehirleri-Şehirlere Alışamadı sergisini gezdim.
Modern bir anlayışla hazırlanmış sergiyi gezerken sadece usta
bir yazarın yaşamından kesitleri görmeyeceksiniz, o şehirlerle
ilgili düşüncelerini, şehirlerle yazdıkları arasındaki açıklayıcı
ilişkiyi de öğrenmiş olacaksınız.
Yazar, yolculuk için ne diyor?
“Yolculuklar bana zevk verir. Bu zevke varacağım hedefin zevki
dahil değildir. Yolculuk, bu bir yerde durmadığını, hareket
ettiğini bilmek şuuru, bu bir yerde bağlanıp kalmaktan kurtuluş
başlı başına tatlı bir şeydir.”
Sergiyi gezecekler için önemli bir not:
“Bu sergide Sabahattin Ali’nin yazdığı ve gezdiği şehirler, kendi
kaleminden ve yakınlarının anılarıyla aktarılmıştır.”
Ben şehirleri yazarların, şairlerin kaleminden tanımak isterim.
Çünkü onlar bir şehrin gizli ruhunu keşfeder ve onu kişisel
izlenimlerle karıp sunarlar.
Bir seyahat notunda, birisi için, “suni kibarlık” deyişini
kullanır. Mektuptan öyküye, romana kadar yazdığı bütün türlerde,
gerçekten söz sanatlarının yedeğinde var olan suni hiçbir şey
yoktur.
Bu sergiden içinize öyle bir yaşama sevinci sızacak ki, her ezaya,
her cefaya, her baskıya karşı yaşama sevincinin fışkırdığını
göreceksiniz.
E. Renan’ın bir görüşünü anımsadım, dehanın yüzde doksan dokuzu
yaşama sevincidir diyordu.
Her gittiği şehirdeki insanları inceliyor, onları anlatırken
humour’u ihmal etmiyor. Zekâ zaten bu ihmale imkân vermez.
Aliye Ali’ye bir mektubundan:
“ ... ben seni, hiçbir zaman boş bir dört duvar arasına alıp
getirecek değilim. İçine girebileceğimiz bir evimiz olacağı gibi,
günden güne de onu süsleyip zenginleştireceğiz.”
Filiz Ali’nin babasıyla Efes’i ve Ankara’da Akba Kitabevi’ni
ziyaretleri sev...