1 Temmuz 2016 gecesi. Meclis’in, TSK’ye ait
savaş uçaklarıyla bombalandığı o dehşet verici anları çıplak gözle
ve yakın mesafeden izlemiştim.
Gün ağarır ağarmaz gittiğim Meclis’teki
manzara, TSK’de örgütlenmiş Fethullahçı darbecilerin barbarlığını,
iktidar ihtirasının gözü dönmüşlüğünü olanca çıplaklığıyla
yansıtıyordu.
Paramparça olmuş cam ve yıkılmış duvar
molozlarının, temizlik işçilerince saatler süren süpürülüş sesi,
kulağımdadır.
O günden bu yana geçen bir
yılda,
Meclis’te çok şey oldu. Çok
şey.
Önce OHAL ilan edildi. Hemen sonra da Türkiye
Varlık Fonu kuruldu. Memleketin tüm varlıklarını satma yetkisiyle
donatıldı.
Referandum kararı alındı, anayasa
değişti.
Ama darbenin siyasi ayağı hâlâ ortada
yok.
(Belki
de “ama” yerine “bu
nedenle” denmelidir.)
Dokuz aydır mahkeme önüne çıkmamış duvarlar
ardındaki arkadaşlarım dahil 170 meslektaşım, siyasi liderler,
milletvekilleri, binlerce hâkim ve savcı, kamu görevlisi,
aylardır “FETÖ’cülükten” tutukluyken
Türkiye’nin dört bir yanından memurlar ihraç edilirken 15 Temmuz’un
siyasi ayağı hâlâ ortaya çıkarılmadı.
Sebebi, herkesin bildiği
sır.
“Ne istediniz de
vermedik” sorusunda, “aynı
menzile yürümek” ifadesinde apaçık
sergilenen gayri resmi koalisyon hamasetle savuşturulurken Meclis
özel oturumunda demokrasi ve kardeşlik denildi daha
dün.
O zaman bize de
bu “demokrasi ve
kardeşlik” bahsinin güncel verilerini
paylaşmak düşsün.
Bir daha hiçbir görevde istihdam edilemeyecek
insanlara dair, yani güzel ülkemizin “sivil
ölüler mezarlığına” dönüştüğünü sergileyen
veriler.
Son ihraçlar: 7395
kişi
Belki fark ettiniz. Kamu ihraçlarında net rakam
öğrenmek, OHAL’in ilk zamanlarındaki kadar kolay
değil.
“Binlerce”, “on
binlerce” gibi bir şey duyuyoruz ama o
kadar.
Konuyu yakından izleyen medya dahi kesin veri
sunmakta zorlanıyor.
Bunun birkaç nedeni
var.