Saray’ın bütçeye (birkaç yılı aşan) maliyeti tartışılırken
duymuştuk bu sözü.
Atatürk Orman Çiftliği alanında bir rövanşizm anıtı gibi yükselen;
inşaat tabelasında ilk sene “Başbakanlık
Hizmet Binası” yazan Saray’la ilgili israf
eleştirilerine, Cumhurbaşkanı bu atasözüyle yanıt
vermişti:
“İtibardan tasarruf olmaz.”
İtibar gibi zor var edilen; sürekli kılması çok daha zor olan bir
değerin, -halkın vergilerinden- parayla satın alınabilir gösteriş
ve şaşaa ile eşitlenmesi pek alışıldık bir üslup değildi.
O günün üzerinden iki buçuk yıl geçti. O gün tasarruf edilmeyeceği
söylenen itibarda, bugün yaşanan harcamanın bütçeyle, kaynakla
ölçülebilir bir yanı yok.
***
Dokuz ay önce 80 milyon yurttaşına Avrupa’ya vizesiz girme
müjdesi veren dışişleri bakanının, bizatihi diplomatik pasaportla
bile Avrupa’ya gidemeyişinin, bir başka bakanın sınır dışı
edilip “istenmeyen kişi” ilan edilişine, yerkürenin 4
milyon 312 bin kilometrekarelik alanına giremeyecek oluşuna nasıl
paha biçilebilir?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, bugüne dek karşılaştığı en derin
diplomatik krizi yaşatan tabloyu büsbütün karartan ise ülkeyi
yöneten kadroların; “değer miydi” sorusunu yeterince
ciddiye almış görünmemesidir.
Gerçi, “mağduriyet ithal etmek üzere kurgulandığı
da” konuşulan böyle bir tablo karşısında “Zaten dert
edilecek olsa, böyle bir kaygı taşınsa, devlet
olanakları bir siyasi için bu kadar geniş bir rahatlıkta
kullanılamazdı” demek daha gerçekçi görünüyor. Nitekim,
referandumda “evet” sonucuna yönelik siyasi ihtirasın ne
kadar yıkıcı bir obsesyona dönüştüğü ortada.
O kadar ki, Avrupa’da (da) oy getiren yabancı düşmanlığıyla
beslenen son onur kırıcı
tutumların “değdiğini” düşünenler, sevinçlerini gizleme
gereği duymuyor. İktidar partisinin milletvekili bir üyesi, zevk
içinde gülerek bu krizin “evet”e iki puan getirdiğini tv’de
ilan edebiliyor.
***