Yeryüzündeki tüm inanç, etnik kimlik ve
toplumlardan azade kural sayısı kaçtır bilmiyorum. Ama “ölüye
saygı”, muhtemelen bunların başında geliyordur. Kimsenin
aksini söyleyemeyeceği mutlaklıkta evrensel, bir toplum
bilgisi.
Öyle bilip öyle düşünmüştük hep. Her zaman
böyle olmayabileceği konusunda geçen yıldan bu yana bir fikrimiz
var. Cizre’de terörle mücadele nedeniyle ilan edilen sokağa çıkma
yasakları sırasında defnedilmesine uzun süre izin verilmeyen,
sokakta günlerce açıkta kalan, buzdolabında muhafaza edilen cenaze
haberlerini kastediyorum. Önceki gece ise Ankara’da insanlığımızdan
vurulduk. HDP Eş Genel Başkan
Yardımcısı Aysel Tuğluk’un
vefat eden
annesi Hatun Tuğluk’un
cenazesine yapılan barbar, ırkçı saldırının utancıyla.
***
CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun
katılacağı Balıkesir’deki Tarım Çalıştayı yoluna bu haberin
ağırlaştırdığı kalp ve zihin sarsıntısıyla çıktım. Bir cenazeyi,
kimliğiyle aşağılayan, parçalanma tehdidi nedeniyle defnedildiği
yerden çıkarmak zorunda bırakan karanlıkla nasıl yaşayacağımızı
düşüne düşüne.
Kılıçdaroğlu’nun sorumuz üzerine
“insanlığımızı kaybediyoruz” diyerek, hükümetin kin ve
düşmanlık politikalarını sorumlu tuttuğu bu saldırının, toplumsal
hayatımızda bir kırılma noktası olabileceğini düşünüyorum.
Bildiğimiz bütün değerler adına iç karartıcı bu barbarlığın,
yaşadığımız ülkede sınırlı bir alanda yankılanabilmesi ise hem
şaşırtıcı hem değil.
Hukuksuzluk ile medyanın geldiği nokta
ortada.
Kılıçdaroğlu’nun Tarım Çalıştayı gündemiyle
geldiği Balıkesir’de üreticilerin, kanaat önderlerinin
aktardıkları, bir yandan bu olguyu doğruluyor. Diğer yandan ise
sorunların ağırlığı ile birbirine benzemeyen çeşitliliği, aradaki
derin uçurumlar yönetilebilirlik sorununu önümüze
koyuyor.