Bugün gibi hatırımda.
Yalnızca ben değil, o tarihte Ankara’da olan çok kişinin 13 yıl
önceki o günü unutmadığından neredeyse eminim.
Dönemin Başbakanı Erdoğan Brüksel’den müzakere tarihi alarak
döndüğünde, kendisini karşılayan binlerce araçlık konvoyu, başkenti
bayram havasında kuşatan coşkulu insan selini, on binlere hitap
ettiği mitingi ve henüz kararmamış havada ateşlenen havai fişek
gösterisini yani.
Derken Ankaralılar, TBMM’nin önündeki refüje dikilen ve AB
üyeliğine kaç gün kaldığını gösteren bir kronometreli saatle
şakalaşmaya başladı. Bulvardan geçenlerin gündemini bir süre işgal
eden bu saat, neden sonra sessiz sedasız kaldırılmıştı.
***
Türkiye dün, kuruluş amacı “insan hakları, demokrasi ve hukukun
üstünlüğünü desteklemek” olan AKPM’ce (Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi) yeniden denetim sürecine sokuldu.
Yıllar önce çıkarıldığı denetime tekrar alınmak gibi bir unvanı
elde eden ilk ülke olan Türkiye’yi yöneten kadrolardan özeleştiri
beklemek, şüphesiz boşuna.
Yine de AB Bakanı Ömer Çelik’in AKPM kararının ardından yaptığı
açıklamayı dinleyince insan şaşırıyor. Bakan Çelik, kararın adil
olmadığını, yapılan tartışmaların Türkiye gerçekliğiyle
örtüşmediğini söyledikten sonra devam ediyor:
“O kadar şaşırtıcı şeyler var ki. Türkiye’de işkence olduğu,
Çin’den daha fazla tutuklu gazeteci olduğu, tek adam rejimi olduğu
gibi şimdiye kadar duyduğumuz tek yanlı kara propaganda
düşündürücü.”
Hadi biz servis edilen işkence fotoğraflarını, cezaevlerinden
yükselen yakınmaları görmemiş, okumamış olalım.
Daha bir hafta bile geçmedi ki üzerinden.
Kısa adı CPT olan Avrupa İşkence ve Onur Kırıcı Muameleleri Önleme
Komitesi’nin Kasım 2016’da tamamladığı işkence raporunun
açıklanmasına izin vermeyen hükümet bizimki değil miydi?
15 Temmuz darbe girişimi sonrası İstanbul, Ankara ve İzmir’de
cezaevlerine gidip yüzlerce görüşme yapan Komite’nin Başkanı Mykola
Gntovskyy, konuşmak istediğini ancak bunu yapamadığını söylemedi
mi?