Linç kültürüne yakın toplumların hukuk
devletine uzaklığı, raslantı değil, nedensellik
içerir. “Onu bize
verin” naralarını en çok, cezasızlığın
yaygın olduğu, hakkaniyetli bir karar uğruna mağdurun adliyelerde
ömür tükettiği, insan haklarının bir değer olarak içselleşmediği
toplumlarda duyarsınız.
Adaleti kendi
şiddetiyle “sağlayan” lincin,
bir “kültür” olarak
anılmasının nedeni ise tepki öznesine mahallinde ve fiziksel
saldırıyla sınırlı kalmayıp farklı mecra ve toplumsal pratiklerde
de kendisini göstermesidir.
Medyanın rejim güçleri, ülkemizde giderek daha
çok bu çirkinliğin taammüden kurgulanıp sergilendiği bir vahşi
arena olma niteliği taşıyor.
***
Bırakalım mahkeme kararını, henüz hâkim
önüne dahi çıkmamş binlerce yurttaşın suçlu ilan edilmesinin,
neredeyse vakayi adiyeden göründüğü bir zamanda yaşıyoruz. Bu
durumu kabullenmenin, dahası ortak olmanın vahim bir yanlış
olduğunu hatırlatmak ise gazeteciliğe
dahil.
Bir yıl önce -siyasi ayağı nedense hâlâ ortaya
çıkmamış- bir darbe girişimine maruz kalmamız, o zamandan beri OHAL
rejimi altında yaşamamız, hiç kimseye hiç kimseyi mahkeme kararı
olmadan suçlu ilan etme hakkını vermez. (Eğer
veriyorsa, yani vatandaşların suçluluğu
için, mikrofonlar önünde ilan
yeterliyse, o vakit bu kişiler için
seferber edilen, gözaltı
arabasının benzin parasından
yargıçların maaşlarına, adliyenin
aydınlatmasından özel güvenlik
şirketlerine ödenen milyonlara kadar
bütün devlet harcamaları israftır. Böyle
bir durumda dinen değilse bile mali
disiplin gereği israfa son verilmesi
beklenir. )
***