Hazine’yi zarara sokan, hepimizin ama en çok çocuklarımızın
ekonomik geleceğini rehin alan “imtiyazlı” projelere;
iktidarın yol verdiği rant ortaklıkları uğruna göz yumulan
usulsüzlüklere bir yazı ara verip; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü’nden söz edecektim bugün.
Bir yandan, ne kadar güzel çiçekler, nasıl da mutena kenar süsleri
olduğumuza dair asap bozucu alt metinler üzerine yazılı kozmetik,
akıllı telefon, tablet ve giyim sektörlerindeki Kadınlar Günü
indirimlerini müjdeleyen e-postaları siliyordum.
Ki, o anda belirdi ekranda acı haber:
Ankara’da bugün toplanacak 22. Kadın İşçiler Büyük Kurultayı için
yola çıkan Türk Metal Sendikası 1 No’lu Şube üyeleri trafik kazası
geçirmişti.
Leyla Çiçek, Refika Barışsever, Özlem
İnan, Fatma Hacıoğlu, Güleydan Sezer, Elvan
Mutlu ve Leyla Yalçın’ın, 8
Mart yolculuğunda yaşamını yitirmesi, kederi çoğaltıyor, kelimeleri
hükümsüz kılıyor.
Bu çağda başka ülkede yaşasak, tarihsel anlamı olan bir günde yan
yana gelmek isteyen emekçi kadınlar için şehirlerarası bir yolculuk
ölümle sonuçlanmayabilir miydi? İnsanın yüreğinin içine oturan
kazada, sendikacı yedi emekçi kadının aramızdan ayrılışında,
ülkedeki toplumsal ve insani değerlerin erozyona uğramasının,
toplumu bir arada tutması gereken adalet duygusunun kaybolmasının
doğrudan değilse bile dolaylı payı vardır.
***
Kadınların yıldan yıla değil, artık günden güne ağırlaşan büyük
sorunları var bu ülkede. Ve mevcut iktidarın, çözmek şöyle dursun,
siyasal İslamı bazen kabalık bazen incelikle referans alan politika
ve uygulamalarının, kadını eve kapatan sosyoekonomik politika
tercihlerinin, sorunların bizatihi nedeni olduğu yüksek sesle
tartışılıyor.
Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve
ajanslardan derlediği habere göre, 2017’nin ilk iki ayında erkekler
53 kadın öldürdü, 13 kadına tecavüz etti, 17 kadını taciz etti, 48
kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu, 51 kadına şiddet
uyguladı.
Bu tablonun nasıl yönetildiğimiz ile bir bağı olsa gerek.
***
Neşesi, özgürlük hayali çalınarak, dinsel kurallar dünyasına
hapsedilen kız çocuklarının nasıl da son yıllarda çoğaldığına,
çocuk evliliklerinin nasıl da hızla yaygınlaşan biçimde gelir
kapısı olarak görüldüğüne, kız çocuklarının derme çatma tarikat
yurtlarında yanarak ölüme mahkûm edilişine bir bakın. Sonra da
Cumhuriyet’in kız çocuğuna hak ettiği değeri veren, kadını eşit bir
yurttaş olarak görüp politik tercihlerini buna göre şekillendirdiği
yıllara bir dönüp bakın.
Cumhuriyet’i kuran değerler ve kurallar bütününün tek başına
yetmediği, peşi sıra on yıllara yayılan uzun soluklu çabalar ve
mücadelelerle var edilen kazanımlar, cinsiyetçi ve siyasal İslamcı
politikalarla çok hızlı ve derin bir aşınmaya uğratıldı.