2019, yüksek işsizlik, yüksek enflasyon ve ekonomik küçülme
devraldı. Her üç göstergede de olumlu yönde radikal bir dönüşüm
yaşanacağına dair belirti yok. Aksine krizin bu yıl derinleşeceği
konusunda bütün bağımsız iktisatçılar hemfikir.
Buna karşın ekonomik krizin adı konulmadığı gibi iktidar tarafından
kutuplaştırma, baskı ve sindirme politikalarıyla görünmez kılınmaya
çalışılıyor. Normalde TL’de bu kadar sert bir değer kaybının
yaşandığı bir dönemde, ülkeyi yönetenlerin harcamacı politikalarda
frene basması beklenir.
Ancak ülke yönetiminde normallik enikonu azaldığı için, fren şöyle
dursun, sanki muazzam bir likidite bolluğu varmış gibi, döviz
üzerinden garanti verilen altyapı projeleri sürüyor. (Döviz
üzerinden garanti verilen yap-işlet-devret projeleri, kısa adı KÖİ
olan Kamu Özel İşbirliği modelinin bir türü biliyorsunuz.) İktidar
giderek KÖİ projelerinin bağımlısı olmuş bir görüntü vermeye
başladı. YEREL SEÇİM VE” TUFAN” Bizzat devlet
raporlarına yansımış; TBMM’deki 2019 bütçe görüşmelerinde yoğun
tartışılmış KÖİ kaynaklı ödemeler zaten bir risk unsuruyken,
Hazine’nin yükünü ağırlaştıracak yeni KÖİ projelerine girişmek gibi
akıldışı işlere kalkışılıyor.
Dün bu köşede, trafik garanti sayısı ve tutarlarını işlediğimiz
Aydın-Denizli otoyol projesi bu akıldışı tutumun son örneklerinden
biri. Gerçi iktidarın, maliye politikaları açısından gerçekçilikle
uzaktan yakından ilgisi olmayan bu projeleri sürdürmesinin
“anlaşılabilir” bir nedeni yok da değil. O da 31
Mart’taki yerel seçimler. Zira bu otoyolun, uzun zamandır gerek
turizm potansiyeli, gerekse bölgedeki tekstil, madencilik, kablo
gibi sektörlerin nakliye maliyetlerini düşüreceği öngörüsüyle talep
edildiği biliniyor. Yanı sıra trafik sorununu çözme misyonunu
üstlenmiş bir proje.
Ancak Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM), kasım ayının son
günlerinde yapılan bu ihalede sözleşmenin imzalanıp imzalanmadığını
halen açıklamış değil. Bu da dikkat çekici. Aslınd...