Türkiye, Batı’nın onyıllar önce yatırım
yaptığı siyasal İslamcılığın yönetiminde, maalesef ‘hasta
adam’ olmaya koşuyor. Ülke içinde esasen beka kaygısıyla ve
‘millicilik’ söylemiyle girişilen
‘anti-emperyalizm’ soslu manevralar, dış politikada
memleketi zorlu bir döngüye sürüklemekte.
Öyle görünüyor ki, ABD hegemonyasındaki düşüş
ve Rusya ve Çin ile küresel bilek güreşinin, Batı ile ‘anlaşma
yolunda’ sonsuz ‘manevra alanı’ sağladığı
zannedilmekte. Bu durumun, büyük güçlerin oyun sahalarında bulunan
ve dengeleri gütmesi gereken orta ölçekli bir ülke için sıkıntılı
sonuçlarının hesaplanmadığı aşikâr.
Elbette küresel denklemde resim karmaşık. Lakin
Türkiye etrafındaki resim artık o kadar karmaşık değil.
***
ABD ile son ‘vize restleşmesinin’
herkesin bildiği temellerini önceki yazıda aktardık. Ankara 15
Temmuz’dan açıkça ABD devleti içindeki odakları sorumlu tutuyor.
Suriye’de rejim değişikliği hedefiyle geliştirilmiş ortaklık çoktan
gömüldü. ‘İyi güzel günlerde’ İran’a yaptırımlardan şahsi
menfaat elde edilmesi temelli ‘Zarrab
davası’ bilek güreşinin görüngüsü.
Ancak Türkiye, ABD ile ilişkilerini
kopartabilecek halde değilken; Batı’ya karşı sürekli ‘el
yükselterek’ yüzünü Rusya Federasyonu’na (RF) çevirmiş
görünümünde.
Oysa resmin RF tarafındaki görünümü de çok
karmaşık değil.
***
Retorikteki fırtınaya karşın RF ile
yakınlaşmanın çerçevesi belli. Bir buçuk senedir esasen bir tek
turizm ve enerji alanlarında gidişat tersine çevrildi. Vize rejimi
yerli yerinde. Tek tek bakalım:
•Astana/İdlib: TSK, Suriye’de
RF ve İran ile girişilmiş garantörlük icabı ‘çatışmasızlık
bölgesi’ tesisi için İdlib’e giriyor. RF’nin beklentisi
Türkiye’nin yıllar önce cihatçı gruplarla ‘ektiğini biçip,
yakması’. Rusya için bu Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD destekli
YPG’ye karşı koz. Moskova’nın İdlib’de tam istediğini almadan Afrin
için ‘yeşil ışık’ yakmayacağı besbelli.
•Kırım: RF, ilişkilerde yan
unsur olan, Türkiye’nin Kırım’la tarihi derinliği içinde meseleyi
dert etmez görünebilir. Değil. Ankara’nın Batı çizgisinde
‘Kırım’ın tanınmayacağına’ dair her mesajına anında yanıt
geliyor.
•Ekonomi: Türk Akımı ve
Akkuyu nükleer santralı Rusya’nın kâr edeceği stratejik
yatırımları. Normalleşmeye rağmen Rusya’nın sınırlamaları
kaldırmaması nedeniyle alay konusu olmuş domates ihracatının kilidi
yerinde. Ankara’nın Rus tarım ürünlerine çektiği her bürokratik
çizgiye Moskova’dan ‘simetrik yanıt veririz’ açıklaması
geliyor.
•Güvenlik ve savunma: Batı’ya karşı
S-400 dansı komediye dönüşüyor. Kaparo ödenip anlaşma yapıldığı
açıklanmışken, en son Dışişleri Bakanı
Çavuşoğlu’ndan ‘acele lazım’ ve “Orta
ve uzun vadede ortak üretime Ruslar yanaşmazsa başka
ülkeyle yaparız” demeci geldi. Nafile! Kommersant,
“Rus uzmanlar, Türkiye’nin sert itirazlarına rağmen,
sözleşmeyi teknoloji transferi içermeyecek şekilde
imzalamayı başardı” diye yazarken, Rus istihbaratının
itirazları eşliğinde alaycı değerlendirmeler okuyoruz. Çavuşoğlu’na
Rostec Genel Müdürü Sergey Çemezov yanıt veriyor:
“Böyle bir teknolojinin üretimine doğruca
girişmek mümkün değil. Bunun için uygun kalifiye
kadrolar, teknoloji okulu olmalı. Tüm bunlar da birkaç
on yıl gerektirir” diyor. Türkçesi, ‘sizde teknoloji ve
bilim yok’. Eh bizde imam hatip bol!
Hal böyleyken Batılılarda Çin’le füze alımı
girişimindeki türden tepki de yok. NATO Genel Sekreteri’nden
“Erdoğan’a ‘Kendi kararınız’
dedim”in ötesinde söz çıkmaz oldu.
***