Filistin meselesi öteden beri Filistinliler
dışında herkese muhakkak birtakım faydalar sağlar. Filistin ve
kutsal kent Kudüs üzerinden iç ve dış politikalarında, deyim
yerindeyse “ekmek yiyen çoktur”. Geçmişte daha ziyade
“Araplık” üzerinden kurulan bu ilişki epeydir en fazla
İslamiyet ve “kutsallık” üzerinden formüle
edilmekte.
Mesele kutsallıksa, Hıristiyanlar için de
aynısı geçerli. Filistin nüfusunun azımsanmayacak kısmı, yüzde
20-25’i Hıristiyanken, misal nüfusunun çoğunluğu Hıristiyan olan
ülkelerden “Kudüs bizim kutsal davamızdır...” diye
başlayan cümleler işitilmez.
Her koşulda “kutsallıktan”
Filistinlilerin bir fayda görmüşlüğü yoktur. Hatta “dava”
kutsallaştırıldığı ölçüde göreceği de...
***
Şimdi ABD Başkanı Donald
Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak
ülkesinin 40 yıllık siyasi pozisyonunda gittiği değişiklik
sebebiyle mevzu revaçta. Trump’ın 6 Aralık’taki çıkışı sonrası
Mısır 18 Aralık’ta BM Güvenlik Konseyi’ne ABD’yi anmadan ve aslında
pek suya sabuna dokunmadan “Müzakereli çözüm olmadan Kudüs’teki
Eski Kent’in demografik yapısı ve karakteristiğini değiştirmeye
yönelik bir girişimden kaçınılmasını” salık veren bir tasarı
sundu. ABD de Konsey’in daimi üyesi olarak kendi tutumunu
reddedemeyeceğinden veto etti. Sonuç 14’e 1 oldu.
Bu ABD’nin tek başına veto ile İsrail lehine
tutum aldığı tek vaka değil. Yine de bu kez herkesin
öfkelendirilmesi dikkat çekici. Trump’ın, BM’deki daimi elçisi
Nikki Haley aracılığıyla ABD’ye tavır alan
ülkeleri suçlayan çıkışı bile sıra dışı. Haley, meseleyi
“egemenlik hakları” üzerinden ele alıp ABD’nin elçiliğini
nereye taşıyacağını söylemeye kalkışılmasını “hakaret”
saydıklarını söyledi. Üstelik Konsey’de set çekilen meselenin 377
sayılı karar uyarınca BM Genel Kurulu’na taşınması üzerine,
diplomatlara e-posta ile aleyhte oy kullanacak ülkelerin “not
edileceğini” içeren bir tehdit mesajı da yolladı.
O da yetmedi, Trump kovboy üslubuyla tehdit
savurdu. Bizim gibiler için çok aşina bir üslupla şöyle dedi:
“Paramızı alıp sonra Güvenlik Konseyi yahut Genel Kurul’da bize
karşı oy kullanan bütün o ülkeler, yüz milyonlarca dolarımızı ve
milyarlarca dolarımızı alırlar ve bize karşı oy kullanırlar. Peki,
o oyları izliyoruz. Haydi bakalım bize karşı oy kullansınlar,
paramız bizde kalır. Umurumuzda değil.”
***
BM Genel Kurulu’nda kararın onayı için 193
ülke arasında üçte ikilik çoğunluk gerek. Onaylansa da
bağlayıcılığı yok ya, hissiyatın tezahürü olacak. ABD’nin
“uluslararası toplumda tecrit edildiği” söyleminin işte o
zaman bir anlamı olabilir.
Tabii Türkiye’nin yanı sıra liderliğinin
meşruiyeti tartışmalı Yemen ile İslam ülkelerinin sunduğu tasarının
içeriği de ABD’ye haddini bildirecek cinsten olmaktan çok,
Mısır’ınkine benziyor.
***