Nusaybin, Mardin hattının karşısındaki ovada dizi dizi köyleri
sıralanmış. Kilometrelerce uzanan tarlalar arasındaki ağaçlıklı bu
köylerin hepsinde kiliselerin çan kuleleri yükseliyor. Suriye’ye
isimlerini veren Süryaniler (Syriac) bu toprakları Kürtlerle ve
ekseriyetle daha iç kesimlerde Sünni Araplarla paylaşıyor. Son
dönemde ‘Rojava’ (Batı Kürdistan) isminin benimsenmesini dert
etmiyorlar. Cezire kantonunun parlamento eşbaşkanı Nazira Gewriye
“Pek çok isimimiz var, Mezapotamya, Rojava, Beyt Nahri (iki nehir
arası)” diyor.
‘Herkesin nüfusu kendine!’
Nüfuslarını bilmiyorlar, tıpkı diğerleri gibi… Savaş ortamında
sayım yapmak imkansız. Rivayet o ki, bir ara Şam’da iç muhalefetin
bir toplantısında her kesim nüfusunu sayıp dökmüş. Araplar “bizimki
şu kadar” demiş.. Kürtler “biz şu kadarız”.. Hıristiyanlar, “bizim
de şu kadar”… Bir toplamışlar 23 milyonluk Suriye nüfusu 40 milyonu
bulmuş!
Köklerine tutunmuşlar
Süryanilerin nüfusu muhakkak daha az. Bu topraklara tarihleriyle
tutunmuşlar. Akadlar’a kadar gidiyor. İlk alfabeyi yapan,
şehircilik geliştiren, sulama kanallarını ilk inşa edenlerin,
Hamurabi kanunları, Palmira, Zennubia, Tedmur’un miraçılarıları.
Süryani Birlik Partisi’nin lideri İşo (İsa) Gewriye, “Bir buraları
kazın, bir de Arabistan’ın çöllerini, bakalım ne çıkacak” diyor:
“Hıristiyan kiliseleri bölününce, Araplar yayılınca çıkmış bir Rum
kilisesi, Arap kilisesi. Kim Yunanistan’dan gelmiş kim Suud’dan?
Hums’taki Hıristiyan’ı bilmezler, zannederler Arap. Köyü var, köyün
isminin Arapça anlamı yok. Gökten zembille inmemişiz ki bu
topraklara. Ama asimile olmuşsun işte.”