Can sıkıntısı, yenilmişlik, anlaşılmamışlık, küskünlük, biteviye
ağlaklık… 1 Kasım seçiminin ardından barış ve demokrasi cephesinin
halet-i ruhiyesi, maalesef bu. Oysa bilenmişlik, aklını kullanıp
sabırla mücadele ederek alternatif siyasetler üretilmesi ve topluma
anlatılmasının yollarının bulunması icap eder. Ağlanıp sızlanmaya
vakit yok.
Nedenler ve sonuçlar üzerine düşünerek başlayalım...
İslamcılık soslu AKP hükümeti, 7 Haziran’da yitirdiği iktidarı beş
ayda çoğunluğu yeniden ele alacak hale nasıl oldu da getirdi? Bunun
tek bir izahı yok elbette. Lakin kanımca en baş sebep, bilerek
yaratılan savaş ortamı ve kaos ile kitlelerin “güvenlik ve
istikrar” arayışının tetiklenmesi.
***
Boş yere geçen yaz bataklığa saplanmış Suriye politikalarında
görünürde “IŞİDkarşıtı koalisyona” katılırken, Kürt
meselesinde çatışmasızlığa son verilerek çifte savaşa girişilmedi.
O dönemde “Çatışmasızlık sürecinin bozulması Türkiye’yi
alenen 1990’lara taşır. Milliyetçi damarı gıdıklayarak belki
bir seçim kazanılır..” diye yazmıştım. 1 Kasım sonuçları,
iç siyasette AKP oyununun tuttuğunu gösteriyor.
AKP 7 Haziran öncesinde ahaliyi kutuplaştırmanın bedelini ödemişti.
Bu kez “kaosa karşı istikrar” vurgusu öne çıkarıldı.
Demokrasi, temel haklar, hukuk değil; tehdit ve korku siyaseti ile
bunun ekonomiye çıkaracağı faturadan hareket eden toplumun yarısı
ikna edildi. Şehit cenazeleri akarken Cizre’yi, Diyarbakır’ın
mahallelerini girilmez kılanlar, muhalefet
partisinin “terörist” diye etiketlenip yüzlerce ofisinin
basılıp kundaklandığı, programının yasaklandığı bir ortamda iki
katliam ve yüzlerce ölüden sonra arzuladıkları sonuca kavuştular.
AKP’li İzmir İl Başkanı’nın “Artık ülkemizeşehit gelmeyecek, o
şehitlerimiz bize büyük bir emanet bıraktı” sözleri
malumun ilanı.