Amerika’da 8 Kasım’daki başkanlık seçimi için adaylar netleşti: Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump, Demokratik Parti’nin adayı Hillary Clinton… İlki, “sağı solu belli olmayan” bir para babası. Amerikan siyaseti için sık rastlanmayan bir tuhaf figür. Diğeri eğer bir liderin “yaptıkları yapacaklarının garantisi” ise vahim hatalara imza atıp ders çıkarmamış, korkmak icap eden bir şahsiyet… Dünyanın süper gücündeki seçim insana “kırk katır mı, kırk satır mı” dedirtiyor.
***
Donald Trump… Amerikan iç politikasında “sığınmacılar,
Meksikalılar ve Müslümanlara yönelik ırkçı” üslubuyla aşırı sağa
göz kırpmakta. Dış politikada oy avcılığı için “Amerika’yı en büyük
yapmaktan” söz etse de kurumsal yapı ve elitlerin tüylerini diken
diken etmekte. Zira Rusya ile iyi ilişkiler istiyor, NATO
anlaşmasının 5. maddesi hilafına müttefiklerini “bedavaya
korumayacağını” söylüyor. “Rus ajanı” ilan edilmediği kaldı!
NAFTA’yı yeniden müzakere etmeyi, Dünya Ticaret Örgütü’nden çıkmayı
anmakta. Irak ve Libya maceralarını feci buluyor, Suriye’de “IŞİD
ve Şam yönetimi ile aynı anda savaşamayacaklarından” hareketle
IŞİD’e odaklanmayı salık veriyor. Türkiye’deki darbe girişimi için
“Ben karışmam” tavrı takınıp Amerika’da siyahilere polis şiddeti ve
sivil haklardaki erozyondan hareketle “Önce içimizi temizleyelim”
diyebiliyor.
Seçilirse, Amerikalılara geçmiş olsun demeli. Dünya barışını dert
edinenler için “rahatlatıcı” söylemi bulunsa da başkan olduğunda
neler yapacağını kim bilebilir!
***
Hillary Clinton… “İlerlemeci ve kadınların adayı” gibi
sunuluyor, ki ikincisi doğru. İlki “ilerlemecilikten” ne
anladığınıza ve Amerika’dan mı yoksa misal Ortadoğu’dan mı söz
ettiğinize göre değişir. Amerikan solu için o “Wall Street’in
adayı”, “Suudi/Körfez sermayesinin yatırımı”. Ancak sırf Trump’ı
önlemek uğruna Bernie Sanders dahil solcular Hillary’ye kaldı.
Pişman olurlarsa şaşırmayın.
Dış politikada ise kâbusa uyanabiliriz. Zira tek başarılı örneği
olmayan “liberal müdahaleci” ajandanın ve bin bir katakullinin
cisimleştiği şahsiyet.
Siyasete 17 yaşında Cumhuriyetçi olarak atılıp sonra saf değiştiren
eski başkan eşi Bill Clinton ile tanışınca “Demokrat olan” Hillary,
hırslarıyla tam bir House of Cards karakteri. 1990’larda First Lady
olarak, Yugoslavya’yı etnik/dini hatlarla parçalayan çatışma
süreci, Irak’ta rejim değişikliği ve NATO’nun Rusya’nın sınırlarına
dayanma projelerinde eşinin yanındaki isimdi. Ülkesi içinde kendini
adadığı sağlık reformunda başarısız oldu. 2000’lerle senatör
seçildiğinde de kayda değer yasama etkinliği yok.
2008’de Obama’ya yenildiği önseçim sonrası ilk siyahi başkanın ilk
dönem dışişleri bakanlığıyla yetindi. Obama aslında gönülsüzdü.
Dört yıl sonra arkasında militan cihatçılara desteği sayesinde
enkaza dönmüş Libya ve Suriye, aşırı sağcıların iktidar ortağı
kılındığı Ukrayna ile Honduras’taki darbeyi bırakarak gitti.
Asya’da barışçı Japon siyasetini gömüp Çin’e karşı milliyetçileri
iktidara taşıyan sürece desteği var.