Ayla’nın Oscar yolculuğu böyle
olacak
“Ayla”, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile sinema
alanındaki meslek örgütleri temsilcilerinden oluşan 17 kişilik
kurul tarafından Türkiye’nin Oscar adayı filmi olarak seçildi.
Bundan sonra filmi şu süreç bekliyor:
Bütün dünyadan 80-110 arası film “Yabancı Film Oscar’ı” dalında
aday olacak.
Bu filmlerin sayısı 20 Şubat’ta 9’a inecek.
9 film, Akademi’nin 8 bine yakın üyesinin hepsi tarafından
izlenecek ve ardından Oscar’a aday olan 5 film belirlenecek.
“Ayla” önce bu 9 film arasına, sonra da finalde yarışacak 5 film
arasına girmeye çalışacak.
Fotoğraflar : Murat ŞAKA
* İsmail senden başlayalım. Tebrik ederim Türkiye’nin
Oscar adayı “Ayla” oldu. Nasıl hissediyorsun?
- İsmail Hacıoğlu: Çok heyecanlıyız. Keyif alarak
ve inanarak çalıştık. Böyle de bir haber gelince üzerine,
mutluluğumuz taçlandı. Çok iyi hissediyorum.
* Çekimler çok uzun sürmedi mi?
- İsmail Hacıoğlu: Aslında sürmedi. Türkiye
standartlarına baktığınız zaman 6.5 ay biraz fazla gibi duruyor.
Ama dünya standartlarına bu iş böyle yapılıyor.
- Can Ulkay: Çekimlere 24 Kasım’da başladık. Filmi
bitirdiğimizde mart ayının sonlarıydı. Ama arada durduk. Ekstralar
da çıktı. Sponsorlar için bir şeyler daha çektik. Kore köyünü filan
çektik. 87 gün çekim yaptık. Evet, Türkiye standartları için uzun
bir süre. Ama kış ayında olduğumuz için hava şartları da etkiledi
çekim süresini.
- İsmail Hacıoğlu: Çok kalabalık bir oyuncu
trafiğimiz vardı. Onların takviminin uygun olup olmaması da
etkiledi süreyi. Zaten işe baktığınızda da aynı şeyi
düşüneceksiniz, daha kısa sürede çekilse olmazdı. İzleyince
anlayacaksınız.
* İsmail, senaryoyu okuduğunda ilk ne
düşündün?
- İsmail Hacıoğlu: Etkilenmemek imkansız böyle bir
hikaye karşısında. “Gerçekten olmuş mu bunlar?” diye soruyorsunuz
ilk olarak. Senarist Yiğit Güralp çok güzel yakalamış bu damarı ve
çok güzel bir hikaye örgüsüyle kurgulamış. Mustafa Uslu da aynı
hikayeye yükselmiş, senaryo ararken buluştular. Ondan sonra böyle
bir yolculuk başladı. Bakalım, inşallah devamı gelir.
* Süleyman Amca ile tanıştın mı?
- İsmail Hacıoğlu: Tanıştık. Birçok kez konuştuk.
Fotoğraflar eşliğinde mesai yaptık.
- Can Ulkay: Süleyman Amca Kore’ye yanında
fotoğraf makinesiyle gitmiş. Çektiği 300-400 fotoğraf var. Hepsini
gösterdi bize. Küçük fotoğraflar hepsi. Onları yeniden bastırdık.
Sonra da hepsinin hikayesini teker teker Süleyman Amca’ya
anlattırdık. Anlattıkça hatırladı. İsimler geldi aklına. Bu film,
sadece küçük bir çocuk ve bir adamın hikayesi üzerinden gidemezdi.
Süleyman Amca bize 15 karakter anlattı. Bunların içinde Ali ve Pepe
gibi isimler var. Mesela Pepe kekemeymiş ve Süleyman Amca onun
söylediklerini hiç anlamazmış. Onu filme kattık. Ali de yine filmde
olacak. Tüm o gerçek kişilerin hikayelerini filmde
göreceksiniz.
* Filmde orijinal fotoğrafları kullandınız mı?
- Can Ulkay: Jenerikte kullandık. Beraber kartopu
oynadıkları bir fotoğraf var, onu da filme koyduk.
- İsmail Hacıoğlu: Bu film, Süleyman Amca’nın
hayalinin canlanması aslında bir anlamda.
- Can Ulkay: Hikaye ve detaylar yüzde yüz doğru.
Fakat onların senaryoda birleştirilmesi önemliydi. Marilyn Monroe
de gelmiş mesela, biz onu uygun bir yere denk getirdik. Böyle
birleştirmeler yaptık filmde.
- İsmail Hacıoğlu: Süleyman Amca’nın fotoğraflara
bakarken verdiği esleri hayatım boyunca unutamayacağım. Dalıp dalıp
gitmeleri çok acayipti.
* İsmail, Koreli bir kız çocuğuyla; Kim Seol ile oynadın.
Bir çocukla oynamak nasıldı?
- İsmail Hacıoğlu: Bizim en büyük şansımız o
kızdı. O oynamasa yanmıştık!
- Can Ulkay: “Bisiklet Hırsızları”, “Hayat
Güzeldir” gibi meşhur filmler çocuklar üzerinedir. Fakat çocukların
kapasitesi bellidir. Özellikle “Hayat Güzeldir”de yönetmen Roberto
Benigni tek başına şov yapmış. Oradaki tatlı çocuğun bile
kapasitesi bellidir. 100 filmde bunu bulma yüzdesi yüzde 20’dir.
Bizim filmde hikaye kızın ve Süleyman’ın hikayesi ama biz bunu
büyük oyuncularla çevirip çok güzel pişiririz dedik. Sonra kız
oynamaya bir başladı, onu her yerde kullanmaya karar verdik.
- İsmail Hacıoğlu: Kız hepimizden iyiydi.
- Can Ulkay: İddia ediyorum; dünyada tektir.
Nedeni de filmin içinde yüzde 40 oranında sahnesinin olması. Başka
çocuk oyuncu bulamazsınız.
- İsmail Hacıoğlu: Oynatabilmek de büyük başarı.
Can Abi bunu söylemez ama onun da bunda büyük payı var.
* Can, daha önce çocuklarla çalıştın mı?
- Can Ulkay: Reklamlarda çok çalıştım. Bebeklerle
de çalıştım. Bu kız çok profesyoneldi. Sete “Ben bu filmde çalışan
bir işçi, oyuncuyum” düşüncesiyle geldi.
BU SAVAŞ DEĞİL BİR SEVGİ
FİLMİ
* Kim Seol, Kore’de çok tanınan bir çocuk oyuncuymuş, değil
mi?
- Can Ulkay: Çok küçük yaşta bir dizide oynamış.
İyi bir oyuncu olacağı belli. Biz 40 çocukla görüştük, sonra sayıyı
6’ya indirdik. Hepsinden video istedik. Fena değillerdi. Sonra
6’dan 3’e indirdik. Deneme çekiminde çocukları ağlatmak istemedik
ama kız “Ben ağlarım” dedi. Bir ağladı deneme çekiminde, her şeyi
bıraktık ve tamamdır dedik.
- İsmail Hacıoğlu: Ben o kadar kolay
ağlayamıyorum. Sette şaştık kaldık. İnanamadık.
* Az önce Benigni’den örnek verdin. Onun filmleri tadında
mı oldu “Ayla”?
- Can Ulkay: Evet. Oscar süreciyle birlikte film
çok konuşulmaya başladı. Bunun savaş filmi olarak algılanmasını
istemiyoruz. Biz bir çocukla ona kol kanat germiş bir ebeveynin
hikayesini çektik. Bu bir sevgi filmi. Savaş filmin her yerinde var
ama tat versin diye. Birkaç çatışma sahnesi çektik. Filmin yüzde
90’ı sevgi, kardeşlik, yardım etmek üzerine. Kırmızı, Mavi, Beyaz
film üçlemesi vardır. Biz de acaba birtakım teaser’larda
arkadaşlık, sevgi, ayrılık diye bir üçleme mi yapsak diye
düşünüyoruz. Çünkü filmin özünde bu var. Bu hikaye dünyanın
herhangi yerinde başka iki ulus arasında da olabilir. Filmden ay
yıldızı ve kızın çekik gözlerini çıkarırsan, bu hikaye dünyanın
herhangi bir yerinde geçebilir. Uluslararası bir sevgi ve iyilik
filmi olduğuna dikkat çekmek istiyorum. İnsanlar savaş filmi diye
düşünüyor ama seyredince öyle olmadığını anlayacaklar.Dünya
sinemasında yapılabilecek en iyi dengeyi yaptık.
- İsmail Hacıoğlu: Aslında dünyaya örnek bir
insanlık hikayesi. 1950’de Kore’ye ilk koşanlar Türkler olmuş.
* Anladığım kadarıyla filmi izlerken gözyaşı
dökeceğiz...
- İsmail Hacıoğlu: Sömürmeden yaptık.
- Can Ulkay: Mesela savaşı başta verdik. Kızı
bulduktan sonra savaş arka plana düştü. Odak noktası kız ve
askerler oldu. İçine komedi unsurları soktuk. Ne kadar
güldürürseniz, sonunda ağlatması o kadar güzel olur. Buna
inanıyorum. Bu film sadece dram değil. Hatta filmin 70 dakikasına
kadar Süleyman Astsubay ve Ayla’nın ayrılacağını aklımızdan bile
geçirmiyoruz.
* Ayrılık da var ama...
- İsmail Hacıoğlu: Evet. Gerçeğinde de öyle.
Süleyman Astsubay’ın kızı kaçırmaya çalışma hikayesi var. Ama
yakalanıyor. “Bir gün geleceğim ve bir daha ayrılmayacağız” diyor
ve 50 sene sonra buluşuyorlar. Şaka gibi yani.
AMERİKA’NIN YAPTIĞI MİLLİYETÇİLİĞİN 10’DA 1’İNİ YAPMADIK
* Bu hikaye hepimizin tüylerini diken diken ediyor.
Çünkü Kore bizim için çok anlamlı. Film Oscar aday adayı oldu. Peki
filmin duygusu Amerikalılara bizdeki gibi geçecek mi?
- İsmail Hacıoğlu: Biz buna çok dikkat ettik,
“Kendimizi acaba fazladan kolluyor muyuz?” diye. İnsanlar o hataya
düşmediğimizi görecek. Biz gerçek neyse, ona yakın durmaya
çalıştık. Kamera, insanlığa yakın taraftan bakıyor. Film, içinde
insanlık barındıran herkesi etkileyecektir.
- Can Ulkay: Yıl 1950’ler... II. Dünya Savaşı...
Dünya ikiye bölünmüş; komünizm ve diğer taraf... Kore’ye öyle bir
zamanda gelinmiş zaten. Filmin tamamında Amerika, Çin, Kore,
Türkiye var. Eğer günün birinde film analiz edilirse, tamamıyla
savaş, komünizm gibi unsurların olduğunu görürsünüz. Ama bunların
hepsi konu itibarıyla aksesuvar olarak var. Filmde Amerikalılar
olmak zorunda. Çünkü orada Amerikalılar varmış. Hepsi filmde bir
araç oldu. Baskı olmadı. Milliyetçilikle ilgili özel bir şey
yapmadık.
Amerikalı bir general “Buraya Türkler geldiler, biz onları bu
hizmete aldık, fakat savaş öyle bir duruma geldi ki Türkler
yüzünden savaşın rengi değişti. Her şey bittikten sonra kimse
Amerika’yı ya da başka ülkeyi konuşmayacak, sadece Türkleri
konuşacak” demiş. Resmi belgelere girmiş bu konuşma, filmde de var.
Bunun gerçek olduğunu bilmeyenler, Türkleri pohpohladığımızı
düşünecek. Ama Amerikan belgelerinde var.
- İsmail Hacıoğlu: Milliyetçiliğin en kralını
Amerika yapıyor. Biz 10’da 1’ini yapmadık filmde.
- Can Ulkay: Filmde kimseyi suçlamıyoruz.
* Mustafa Uslu başından beri “Bu film Oscar alacak” deyip
duruyor. Hatta rüyasında da görmüş...
- Can Ulkay: Mustafa’ya en başında “Bir sevgi
filmi çekelim. Sana Oscar’ı belki aldırtamam ama bu filmi Oscar’a
kadar götüreceğime söz veriyorum. Bu film böyle yapılırsa işe
yarar, öbür türlü çok zor” dedim.
“İstersen hikayeyi değiştirelim” teklifinde de bulundum. Sonra
Mustafa ve bütün oyuncularla birlikte “Bu film bir sevgi filmi
olacak” fikrinde karar kıldık. Biliyorsunuz “La La Land” de sevgi
filmi. İnsanlar artık pozitif filmler görmek istiyor.