Şu anda Türkiye’nin batısında (Yunanistan) ve güneydoğusunda (Suriye) şu sıralar olup bitenler şüphesiz ki, hepimiz için, tarihi bir derstir.
Ancak bu dersi görmeyenlerin, buradan, bundan sonrası için, yol
haritası çıkarmayanların bu ülkede siyasi geleceğinin olacağını
sanmıyorum.
Yunanistan’a bakın, bu ülkenin tüm siyasi partileri artık siyasi
mevtadır. Bilmiyorum Syriza’yı referandum kurtaracak mı; hiç
sanmıyorum.
Syriza’nın iktidarı devraldığı Yeni Demokrasi, PASOK gibi
geleneksel sağ ve sol partiler zaten çoktan tarihin çöp
tenekesinde.
Öte yandan güneydoğumuzda (Ortadoğu’da) Baas iktidarları artık yok;
Suriye Baas Partisi’nin ve Esed’in iktidarda olduğunu söyleyebilir
misiz; çoktan gittiler... Ama Türkiye’de hala bunların benzeri
partiler, siyasi oluşumlar bizim geleceğimizi belirlemeye devam
ediyor. Suriye Baas partisine özenen, yani kanlı Esed diktasına
destek verenleri biliyorsunuz. Destek ziyaretleri düzenlediler,
birlikte fotoğraflar verdiler... Topraklarımızdaki El-Muhaberat
terörünü görmezden geldiler... Halkını çoluk çocuk katleden bir
diktatörün yanında oldular ve bununla övündüler. Şimdi yine
Suriye’deki iç savaşın sorumlusu olarak, bu diktatörü ve çağdışı
partisini görmüyorlar; tam aksine bu kanlı iç savaşın durması için
en büyük çabayı gösteren, Suriyeli mültecilere kapılarını açan
ülkelerini suçluyorlar.
Bunları görmeden adım atamazsınız...
Şimdi de Türkiye’nin güney sınırındaki büyük oyunu görmüyorlar.
Türkiye’nin güneyinde-Suriye’nin kuzeyi- özellikle seçimlerden
sonra gerçekleşen gelişmeler, hiç şüphesiz ki, 2. Dünya Savaşı
sonrasının en önemli demografik ve siyasi gelişmelerinden
birisidir.
Türkiye’nin Akdeniz’e ve Ortadoğu’ya açılan en büyük sınır
çizgisi olan bu bölgede sınırların ötesinde Türkiye’nin doğusundaki
istikrarı da etkileyecek, enerji alanlarını bölge halkının
dışındaki “güçlere” bütün bir 20. yüzyılda olduğu gibi, teslim
edecek gelişmeyi görmeden bu ülkede artık adım atmak mümkün
değildir.