Türkiye yine doların yükselişini konuşuyor; bu konuda endişe duyanlara hak veriyorum ancak buradan yola çıkarak kriz tellallığı yapanlar tabii ki haksız ve amaçları da, bir durum tespiti değil, seçim öncesi ekonomide de kaos ortamı oluşturmak. Ancak bu tabii ki olmayacak. Öncelikle şunu vurgulayalım; TL’nin dolar karşısındaki bu seviyesi için yakınanlar ve ezbere seviye tespiti yapanlar reel efektif döviz kuru değişkenine baksınlar. Önemli olan döviz kurlarındaki oynaklığın (volalite) önlenmesidir. Türkiye buradan da gerekli dersleri çıkartarak ve güçlenerek çıkacaktır.
Peki son yılların en büyük dolar konsolidasyonunun olduğu bu
günlerde başta merkez bankamız olmak üzere, ilgili ekonomi
kurumlarımız burada etkin olabilirler mi? Bizim buradaki görüşümüz
nettir; böyle dönemlerde para politikasının etkinsizleşmesi ile
karşı karşıya kalıyoruz. Ancak merkez bankamızın şu an uyguladığı
“enflasyon hedeflemesi” programı, bize göre, yangına körükle
gitmektir.
Enflasyon hedeflemesi çerçevesi aslında, birinci nesil finansal
kriz teorilerine tepki olarak geliştirilen bir paradigmadır.
Birinci nesil finansal kriz teorilerinin temeli genellikle Krugman
(1979) modeline dayanmaktadır. Aslında bu model de Ortodoks IMF
programlarının en önemli temel argümanlarından birinin
genişletilmiş halidir. Krugman modelinde, denetim altına alınamayan
devlet harcamaları kamu maliyesinde kronik açıklar meydana
getirmesi varsayımı geçerlidir. Bu kronik sorun, ancak çok güçlü
bir ‘dezenflasyon’ programıyla çözülebilir. Bu programların iki
temel ayağı vardır; birincisi iç talebin hızla düşürülmesi ikincisi
de nominal kur çıpasıdır.