Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan genel seçimlerden sonra, ilk defa, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın düzenlediği 4.Uluslararası Öğrenciler Mezuniyet Töreni’nde konuştu. Bu konuşma, eğer dikkatle okunursa, bir cevap konuşmasıdır aslında. Cumhurbaşkanı’nın şahsında Türkiye’nin yeni yönelimine saldıranlara kapsamlı ama oldukça politik ve tarihi bir cevaptı bu konuşma…
Afrika’dan bahsetti Cumhurbaşkanı, her türlü doğal zenginliğe
sahip ama bu zenginliğin halka değil de sömürgeci Batı’ya aktarılan
Afrika’dan… Bizim Batı gibi sömürgecilik utancımız yok, olmaycaktır
da dedi… Aslında, Davos “one minute” çıkışından beri Erdoğan bu
politik duruşunu çok net olarak her fırsatta anlattı ve burada
ısrar etti. “Dünya beşten büyüktür” söylemini, bu kapsamda her
platformda, BM’de, G-20’de ve içerideki politik duruşunda her geçen
gün derinleştirdi ve buna uygun ekonomiyi de dile getirmeye
başladı.
Bu ekonomi, rekabetçi, dışa açık ama serbest piyasasının tekellerin
elinde olmadan çalıştığı, insan merkezli adil dağılımı esas alan
bir ekonomiydi. Erdoğan’a karşı olan çevreler bu ekonomik anlayışın
“rasyonel” olmadığını, uygulanamayacağını, dünya gerçeğinin çok
farklı olduğunu söylediler; Erdoğan’a en hafif karşı çıkış bu
argümanlarla oldu. Ama kendilerinin “rasyonel” dediği ekonomi zaten
çökmüştü ve içine girdiği krizden çıkamıyordu. Gelişmekte olan ve
azgelişmiş ülkelerin, Batı ile eşitlenebileceği hatta onu
geçebileceği gerçeği, Erdoğan’ın söylediklerini yalnız Türkiye’de
değil, Balkanlarda, Ortadoğu’da, Afrika’da ve Kafkasya’da sahici
bir politik hatta dönüştürüyordu. Bunun için Erdoğan’ın
Cumhurbaşkanı olsa bile, bir politik lider olarak güçlenmemesi
gerekiyordu.