Danıştay 8. Dairesi'nin
"öğrenci andı"yla ilgili verdiği skandal karar
sonrası birçok tartışma başladı. Reşit Galip'in yazdığı metin
üzerinden "Türk isminden niye rahatsız
oluyorsunuz?" tartışması başladı. Kimsenin rahatsız
olduğu yok elbette. Peki, Türk kime deniyor? Türk milleti denince
ne anlamak lazım tartışması önemli. O yüzden de tarihe
bakmamız lazım. Bu konuda en yetkin isim hiç şüphesiz gelmiş geçmiş
en iyi Osmanlı tarihçilerinden Prof. Dr. Halil İnalcık'a kulak
vermek lazım.
Halil İnalcık hayattayken Profil
Yayıncılık için "Söyleşiler ve
Konuşmalar" kitabını hazırlamıştım. Hocamızın birçok
eski konuşma ve söyleşilerini bulmuş ve bunları bir araya
getirmiştim. Ankara Bilkent'teki evinde kendisiyle uzun uzun
konuşmuştum. Türk kelimesini, kime Türk dendiğini de kendisine
sormuştum. İnalcık bu konuda en net açıklamaları 5 Mart 2014'te
Çiğdem Bayraktar'a verdi. O söyleşiden bazı kısımları aktararak
birçok soru işaretinin giderileceğini düşünüyorum. Soruların
yerlerini konu bütünlüğü açısından ben değiştirdim.
***
Çiğdem Bayraktar:
"Türklük doğuştan mı gelir, yoksa sonradan mı
kazanılır?"
Halil
İnalcık: Türk devleti çeşitli etnik grupları adaletle
idare eden bir yapıya sahiptir. 5. yüzyıldan beri kurduğumuz
imparatorluklar büyük imparatorluklardır. Göktürk
İmparatorluğu, Uygur İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu, Osmanlı
İmparatorluğu; hepsi Türk hanedanlarıdır. Hepsi Türk kültürünü
benimsemiş birer idare kurmuşlardır. Siyasi, hukuki olarak güçlü
bir devlet nizamına bağlıydılar. Bu nizam içinde kendi dillerini,
kültürlerini muhafaza ediyorlardı.
ÇB: "Ne Mutlu Türk'üm!"
sözünün derinliğini anlamak istemeyenlerin kusuru
nedir?
Hİ: Bir
Rumen ailesiyle hareket ediyordum. Ankara'da Güvenlik Abidesi'nin
altında "Türk övün, çalış, güven!" yazıyor dediğimde yanımdaki
gençler kahkaha attılar. Buna çok üzüldüm. Çünkü çok cahiller!
Türklerin övünülecek bir tarihleri vardır. Tarih bilirseniz ancak o
zaman "Ne mutlu Türk'üm!" sloganının bir manası vardır.
ÇB: Bugün bu slogandaki
duyguları paylaşmayan ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
yaşayan insanlara bakış nasıl olmalıdır? Onlar normal mi
karşılanmalı?
Hİ: Bu siyasi
bir soru. Osmanlı Devleti bir Türk devleti idi ve Avrupalılar
"Turkish Empire", "L'ampiré Turq" derlerdi. Biz Türkçe
konuşuyorduk. Osmanlı sultanları, halkı; Anadolu'da yaşayan türlü
etnik gruplar hepsi Türkçe biliyor ve konuşuyorlardı.
Osmanlı devlet geleneğinde olduğu
gibi kanun ve adalet sayesinde bu çeşitli etnik grupları devlete
bağlayabilmişti. Fuzuli hakkında dört ciltlik en önemli eseri bir
Ermeni yazmıştır. O kadar Türklere ve bu devlete bağlıydılar onlar.
Fakat nedense son zamanlarda bir fesat doğdu topraklarımızda. Bu
fesat nereden geliyor? Bilmiyoruz. Bir fesat aramıza girdi ve bizi
ayırmaya çalışıyorlar. Bu memleketteki çeşitli etnik gruplar
kendilerini Türk hissediyorlardı. Türkçe konuşuyorlardı, Türklüğe
mal olmuşlardı.
ÇB: Batı'daki Osmanlı
imajı Türk milleti üzerinden mi şekillenmişti? Batı'nın algıladığı
ve hoşlanmadığı başarı Türk başarısı mıdır?
Hİ: Bütün
Avrupa dillerinde "L'ampiré Turq", "Turkish Empire" diye geçer. Bu
çok anlamlıdır. Bizimkiler bir etnik grubun mümessili olmaktan
kaçınmışlardır. Orada yaşayan bütün kavimleri, dinleri, cemaatleri
kendi himayesi altına almıştır. Türk yalnız Türklüğü ile ortaya
çıksaydı, o zaman parçalanma olurdu. Onun için Osmanlı
İmparatorluğu gayet adilane, bitaraf bir rejimle devleti yönetti.
Altı yüz sene bu sayede yaşadı. Eğer biz Anadolu'da bugün bir Türk
devleti devam ettirmek istiyorsak aynı politikayı
gütmeliyiz...
ÇB: Birlikte yaşamanın
gereklerinden biri Türkçenin herkesçe konuşulması
mıdır?
Hİ: Zorlamadan kaçınmak
lazım. Osmanlı idaresi bir hâkimiyet şemsiyesiydi. Bu benim
ifademdir. Adilane bir idare kurmuştur. Hiçbir etnik grubu öne
çıkarmamıştır. Herkese eşit, onları himaye eden bir rejim
kurmuştur. Bunu kanuna istinad ettirmiştir. Bugün de biz gayet
liberal bir anayasa yapmalıyız.
ÇB: Dil konusu anayasada
işlenmeli mi?
Hİ: Anayasa
hürriyet prensipleri ve kanun garantileri koyduğunuz zaman dil
sorun olmaktan çıkar. İsveçli bir grup Amerika'ya gelmiş, köyler
yapmış, kasabaları var. Orada anayasanın prensipleri çok umumi
olduğu için kendilerini, dillerini, kültürlerini devam
ettiriyorlar. Böyle bir rejim kurarsak çıkış yolunu
buluruz.
***
Halil İnalcık dünyanın saygı
duyduğu bir tarihçiydi. Sadece Osmanlıyı değil, Roma'yı, Anadolu ve
Büyük Selçuklu Devletlerini, Orta Doğu ve Avrupa tarihini de iyi
biliyordu. Şimdi soruyorum: Yaşasaydı, "Öğrenci Andı" her sabah
okullarda okutulsun der miydi? Cevabı siz verin.