Mısır'ın eski devlet
başkanı Cemal Abdülnasır'ın damadı Eşref Mervan çok enteresan bir
kişilikti. Kumara, gece hayatına düşkün olan Mervan, kayınpederi
zamanında istediği göreve bir türlü gelememişti. Sonradan MOSSAD'a
bilgi sızdırmaya başlayan Mervan kimilerine göre İsrail'e para
karşılığı bilgi satan biriydi. Kimilerine göre ise Mısır adına
çalışan ve MOSSAD'a çalışıyormuş gibi görünüp İsrail'i tuzağa
düşürmeye uğraşan biriydi. Yani iki tarafa birden
çalışan bir "double agent", çifte ajandı. Bu tartışma hâlâ
sürmektedir.
Dünya tarihinde sadece ajan değil
tipoloji olarak da her tarafa çalışan bayağı kişi olmuştur.
Ülkelerin iç siyasetinde de bu böyledir. Zamanında Susurluk'ta adı
çok geçen Tarık Ümit böyle biriydi. Türkiye'de 17-25 Aralık'ta hem
FETÖ'ye hem hükûmete çiçek dağıtan yargıç, memur, iş adamı,
gazeteci sayısı sanıldığından fazladır.
Eski HSYK 1. Daire
Başkanı, Taha Akyol'un kankası İbrahim Okur böyle
biriydi. Üç gün önce eski adalet bakanı Sadullah
Ergin mahkemede İbrahim Okur'u savundu. Mahkemelerde Sadullah
Bey’in başka savunduğu tutuklu savcı ve hâkim var mı bilmiyorum ama
Okur'u savunduğuna göre bir bildiği vardır. Sadullah
Ergin 7 Şubat 2012'deki MİT krizinde
Okur'un kendisiyle birlikte İstanbul'a geldiğini ve
Başsavcı vekiline "Savcıların hukuksuz davrandıklarını tek tek
önlerine koyduğunu" söylemiş. Sadullah Ergin'e göre Albay Hüseyin
Kurtoğlu davasında katkısı olmuş. "İstanbul Alay
Komutanı Albay Hüseyin Kurtoğlu hakkında yerel mahkeme tarafından
verilen ve Yargıtay’ın ilgili dairesinde onanan ve haksız olduğu
noktasında önemli delillerin olduğu dava içinde Birol Erdem'le
beraber İbrahim Okur'un gayretleri olmuş ve karar tashihi karar
aşamasında bu dosya karar düzeltme yoluna gidilmiş ve
mağduriyetler bir nebze olsun telafi
edilmişti" ifadesinde bulunmuş.
Sadullah Ergin, İbrahim Okur'un
17-25 Aralık'ta da katkıları olduğunu beyan etmiş ve şu ifadelerde
bulunmuş: "Yine 17-25 Aralık soruşturmaları esnasında
soruşturma savcılarının hukuku kanırtan hukuksuz uygulamaları
önlemek için o dönem İstanbul Adliyesinde Başsavcı olan Turan
Çolakkadı Bey’i moralmen destekleyip ona katkı sunan kişi gene
İbrahim Okur idi."
Hatta 2011'de Zekeriya Öz'ü
görevden alanın HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur olduğu çokça
söylenmişti. Sözcü'den Saygı Öztürk 29 Kasım 2016'da bu konuda şunu
yazmıştı: "Savcı Zekeriya Öz'ün görevden alınışının
kuşkusuz ilginç bir perde arkası vardır. Görevden alınması, İbrahim
Okur tarafından başkanlığını yaptığı 1. Daire'nin gündemine
getirildiğinde üyeler âdeta şoke olmuştu. Üst makamın kendilerinden
isteği, Zekeriya Öz'ü 'kırmadan almaları"ydı. Başsavcı vekilliğine
verildi. Öz, o dönemde kendini öyle bir yere koyuyor ki normal
yollardan görevden alınmasını imkânsız görüyordu. Görevden
alındıktan sonra HSYK'nın önemli bir yetkilisine 'Benim alınmamı
Sayın Cumhurbaşkanı mı (Abdullah Gül) yoksa Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan mı istedi?' diye sordu. Yani, kendisini onlar istemedikçe
kimsenin alamayacağını düşünüyordu. Haksız da
değildi."
Buraya kadar her şey tamam. O
zaman şunları da biz soralım: HSYK 1. Daire
Başkanıyken Balyoz, Ergenekon, şike davalarında hâkim ve savcılarla
ilgili onlarca şikâyet varken birini bile neden işleme koymadı?
2014 Eylül'ünde CNNTürk'te katıldığı Taha Akyol'un Eğrisi Doğrusu
programında o zamanki tabirle paralel savcı ve hâkimlerin sayısının
maksimum 3 bin civarında olduğunu ısrarla söyleme sebebi neydi?
Şunu hatırlatayım, 15 Temmuz'dan sonra ihraç edilen savcı hâkim
sayısı 4 binin üzerinde.