İstanbul Cumhuriyet Başsavcımız
İrfan Fidan ve ekibinin ortaya koyduğu 2. Sözcü gazetesi
iddianamesi bir başyapıt. Çok net delillerle Sözcü
gazetesinin 17-25 Aralık'tan başlayarak 15 Temmuz sonrasına kadar
bilerek ve isteyerek FETÖ'ye yardım ve yataklık ettiğini ortaya
koyuyor.
Masak raporları firari Burak
Akbay'ın para kaçırdığını, ayrı bir şirket kurarak FETÖ'den aldığı
paraları buraya aktardığını ispatlıyor. Necati Doğru,
Emin Çölaşan yazılarıyla basbayağı FETÖ propagandası yapmışlar.
Sözcü paçavrası zaten attığı sayısız manşetlerle FETÖ'ye köle
olmuş. İddianameye göre Sözcü'nün terörizmin
finansmanı yasasını ihlal ettiğini tek tek anlatıyor. Burak Akbay
ve babası Ertuğrul Akbay başlarına ne geleceğini bildiği için
yalanın her türlüsüne başvuruyorlar.
17-25 Aralık sonrası FETÖ'yle
iltisaklı medya, banka ve bazı şirketlere kayyum gelmişti. O zaman
gürültü koparanlar da FETÖ'nün peşinden giden CHP ve Sözcü,
Cumhuriyet, Hürriyet gibi medya kuruluşlarıydı. Millî güvenlik
kuruluna giren FETÖ'nün zaten hiçbir şekilde şirketi, medyası
olamazdı. Bu durum şimdi Sözcü paçavrası için de geçerli.
Ortada bir başka durum daha var.
Terör örgütleriyle iltisaklı olan kurumların devletle olan bütün
münasebetleri de kesilmeli. Nasıl mı? Anlatalım. Amerika, 1981
Ocak'ında Ronald Reagan'ın Başkan olmasıyla uyuşturucuyla mücadele
konseptini genişletti. Bu minvalde Latin Amerika ülkelerinin
uyuşturucu kartellerine karşı sert önlemler
aldılar. Reagan'dan sonra başkan olan baba George Bush
askerî müdahale seçeneklerini bile masaya yatırdı. 1989
Aralık'ındaki Panama'yı işgal etti. Panama Devlet Başkanı Manuel
Noriega tutuklandı.
Bush'un esas hedeflerinden biri
Medellin uyuşturucu karteli lideri Pablo Escobar'dı. Uyuşturucu
işini yapanlar suç örgütü kategorisine alındığı için Escobar'la
bağlantılı her şirket araştırıldı. FBI Miami'de
Escobar'la bağlantılı 112 şirkete operasyon yaptı ve ABD yargısı
bütün şirketlere kayyum atadı. Henüz mahkeme olmamış ve yargılama
başlamamıştı. DEA (ABD Federal Narkotik Dairesi) polisleri
Kolombiya'da Escobar'ın peşindeydi. Ortada suç işlemiş ve elini
kana bulamış bir örgüt vardı. Bu örgütle bağlantılı şirketlere el
koyma bir mecburiyetti.
FETÖ bir terör örgütü. 251
insanımızı şehit etmiş, binlerce insanımızı yaralamış. Böyle bir
terör örgütüne kimse yardım edemez. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığımızın ortaya koyduğu net delillerle Sözcü paçavrası
bilerek ve isteyerek FETÖ'ye yardım ettiği için kayyum gelmesi
kanunun, hukukun gereği.
Dolayısıyla terör örgütüne
yardım etmiş bir gazeteye Basın İlan Kurumu
(BİK) ilan vermesi düşünülemez. Düşünsenize
devletin resmî ilan kurumu FETÖ'ye yardım etmiş iddiasıyla
yargılanan bir gazeteye yüz binler aktarıyor. Şehitlerimizin ahı
tutar. Milletin vergilerinin bir kısmının böyle bir gazeteye
aktarılmasını kimse kabul edemez. Ha, sanmıyorum ama gazete aklanır
gelir reklam almaya devam eder. Basın İlan Kurumu'nun
hassasiyetlerinin farkındayım. Eminim ki onlar da FETÖ'ye bilerek
ve isteyerek yardım etmiş bir gazeteye reklamın doğru olmayacağını
bizden daha iyi bilirler.
Bugünkü gazetemizde bu konuyla
ilgili iki önemli hukukçunun açıklaması var. Onları da hatırlamakta
fayda var: Saygın bir hukukçu olan Cüneyt
Toraman şöyle diyor:
“Sözcü’ye verilen
reklamlar durdurulmalı. Bir an önce bu davanın sonuçlanması
gerekiyor. Gazetenin sahibi firari. Gazetenin içeriğinde FETÖ’nün
lehine haberler yapıldığına dair iddianame düzenlenmiş, mahkemece
kabul edilmiş. İddianamenin hazırlanması, mahkumiyet verilmemiş
olması birilerini sadece ceza yargılanmasında masumiyet
karinesinden yararlandırır. Masumiyet karinesinde de o kişinin
mutlak masum olduğu anlamına gelmez. Çamura düşmüş artık. Kendisini
aklamak zorunda. Sözcü’nün sahibinin bu suça karışmadığını
ispatlaması gerekir. İddianamede yazılardan bahsediliyor.
Yayınlanmış yazılar, ilişkiler var. Bu kadar ithamları içeren
iddianame düzenlenmiş, peşine bir iddianame daha düzenlenmiş. İki
dava da birleştirilmiş. Bu davalar uzadıkça tartışmalar da uzuyor.
Bu davaların bir an evvel sonuçlandırılması gerekiyor. Kaçak olan
firari hakkında mahkemenin karar vermesi gerekiyor. Belki de Basın
İlan Kurumu mahkemeden çıkacak sonucu bekliyor. Acaba beraat mı
edilecek yoksa mahkum mu edilecek diye.”
Türkiye Adalet
Araştırmaları Merkezi (TÜRKAD) Başkanı Mehmet Sarı'nın
açıklaması ise şöyle:
“Eğer ortada bir suç
varsa, suçun parçası olan bir kurum veya kuruluş hakkında idarenin
gereken tedbirleri alması işin tabiatına uygundur. Eğer Sözcü
hakkında da bu tip suç varsa ki var, doğal olarak gerekli
tedbirlerin alınması gerekiyor. Sadece Sözcü değil başkası da olsa
doğrudan bir suçun parçasıysa idare gerekli muameleyi
yapmalı."
Top artık Basın İlan Kurumu'nda.
Terörle bağı olan bir gazeteye reklam vermek akla ve vicdana
sığmaz. Mahkeme bitene kadar BİK reklamları durdurmalı ve çıkacak
sonuca göre hareket etmeli. Adalet bunu emrediyor.