Celal Şengör'ü tanımayan yoktur.
Televizyon programlarında, konferanslarında birçok konu hakkında
konuşmalar yapıyor. Atatürk'ü anlatıyor, Osmanlı tarihinden
bahsediyor. Rönesans, Reform dönemlerini, Batılı bilim
adamlarının insanlığa yaptığı hizmetleri analiz ediyor. Esas
uzmanlığı ise jeoloji sahası. Zaten profesör unvanı bu alandan
geliyor. Hakkını teslim emek lazım, jeolojide çok
yetkin. Bilim tarihi konusunda muazzam tespitleri var. Habertürk'te
her pazartesi bilim alanında güzel yazılar yazıyordu ama sonra o
yazılar kesildi.
İşte bu Celal
Şengör'ün 2015'te "Dâhi Diktatör" diye bir kitabı
çıktı. Şengör'ün kastettiği diktatör Atatürk'ten başkası değil.
Bugün Atatürk'e, "Sarı saçlı değil,
esmerdi" diyenin tutuklandığı ortamda bu sözü cesurca
dile getirmişti. Ben Şengör'ün Atatürk'e övgü konusunda aşırı
abartıya kaçtığını düşünüyorum ama samimi olduğunu kabul
ediyorum.
"Dâhi Diktatör"le ilgili 30 Ekim
2015'te Milliyet gazetesinde benim dışımda kimsenin okuduğunu
zannetmediğim Abbas Güçlü'ye bir röportaj verdi. Kitabına niçin bu
başlığı verdiğini şöyle izah ediyor: "Kitabıma 'Dâhi
Diktatör' adını verdim, çünkü diktatör kötü bir şey değil. Bugün
'diktatör' hakaret anlamında kullanılmaya başlandı. Bu cahil bir
zümrenin empoze etmek istediği bir anlamdır. İlk kullanış açısından
Roma’da tüm siyasi yetkileri elinde toplayan şahıstır. Bu yetkileri
Senato veriyor. Atatürk’e Meclis veriyor ama istemesini bilen bir
adamdı. Yola çıkarken belli bir programla çıktı. Bunu Nutuk’ta da
söylüyor. Her konuya adım adım, madde madde yaklaşıyor. Önce ilk
adımı gerçekleştirmeye çalışıyor, olmazsa diğer yöntemleri devreye
sokuyor. Bu çok akıllıca."
Osmanlıya hakaretin yaptırımı yok
Atatürk'e diktatör dendi mi,
mangalda kül bırakmayanlar Celal Şengör'e ağzını açmıyor. Açamaz
da. Nitekim Şengör asker biri telefonla bile arasa, hele hele Hava
Kuvvetleri'nden bir subaysa esas duruşa geçen ve bununla
övünen biri. "Atatürkçülük ve Kemalizm bence çok başka
bir şey değil. Kısaca Kemalizm 'aklını kullan'
demek." Böyle buyuruyor Celal Şengör. Hem Atatürk'e
diktatör diyor hem de Kemalizm'in aklını kullanan demek olduğunu
iddia ediyor. Şengör aynı kitabında ekonomik ilerlemenin sağ
iktidarlar döneminde olduğunu da kabul ediyor.
Peki askerler aradığında esas
duruşa geçen Profesör Şengör geçen şubat ayında Kanuni Sultan
Süleyman hakkında ne demişti, hatırlıyor
musunuz? “Coğrafi kitaplara olan merakı müthiş.
Coğrafya hastası bir sürü şeyi topluyor. Ben onu diyorum; Piri
Reis’in hayatındaki en büyük talihsizliği Kanuni Sultan Süleyman
gibi bir salağın zamanında doğmuş olmasıdır. Fatih zamanında Piri
Reis olaydı inanır mısınız bugün bizim sömürge imparatorluğumuz
vardı. Çok samimi söylüyorum bugün biz Amerika’ya falan
gitmiştik.” Kanuni Sultan Süleyman gibi Cihan
İmparatoru'na kolaylıkla ağzından "salak" kelimesi çıkabiliyor.
Bunun için bir bedel ödemedi Şengör. Sonradan yaptığı açıklamada
bir deney yaptığını söyledi. Peşinden de; "Kanuni
benim beğenmediğim, devletimizin çöküşünün temellerini atmış bir
padişahtır. Bunda tereddüdüm yok" dedi. Bu bir
görüştür, katılmam ama saygı duyulur.
Peki ama Atatürk'e en küçük söz
söylendiğinde bazıları niye ortalığı ateşe veriyor?
Mesela "Lozan hezimettir" görüşüne
katılmayabilirsiniz. Ben de o görüşte değilim. Bırakın birileri de
böyle desin. Atatürk İngiltere'yle anlaştı diye uçuk fikirler bile
söylensin. Atatürk bundan etkilenmez. Atatürk'ün şahsına küfür,
sinkaf olursa elbette gereken hukuki işlem yapılır. Ancak en
basit eleştiride kıyamet koparmak doğru değil. Türkiye Cumhuriyeti,
Osmanlının devamıdır. Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim,
2. Abdülhamid, Atatürk Türk devletine liderlik etmiş komutanlardır.
Hepsi birbirinin devamıdır...
Ali Kemal hain miydi?
Yakın tarihin birçok konusunda
farklı görüşler olduğunu yukarıda yazdım. Onlardan biri de ünlü
gazeteci Ali Kemal. Yıllarca bize Ali Kemal'in hain olduğu
söylendi, anlatıldı. Hâlâ Kemalistlerin belki çoğu böyle
düşünüyordur. Ancak farklı görüşler de var. Bakın Falih Rıfkı Atay
"Çankaya" eserinde Ali Kemal için ne diyor:
"...Ali Kemal, bu
memlekette dilediği gibi yazarak yaşayabilmek için, imtiyazlı
yabancılar kadar arkalı ve teminatlı olmalıydı. İttihat ve Terakki,
yahut ona benzer milliyetçiler iktidara geldi mi, Ali Kemal için
ömrünü gurbette veya hapiste geçirmekten başka çare
kalmazdı.
Ali Kemal bu yüzden, Mütarekede
amansız İttihatçı düşmanlığı yapacaktı. Bir İttihatçı isyanı
saydığı, yahut nasıl olsa öyle bir rejime varacağı için Kuvay-i
Milliye’nin de hasmı olacaktı. Bir zafer havadisi duyduğu zaman
bile:
"Evet iyi, ama
tarihimizde zafer mi yok, eğer bunun faydasını görmek istiyorsak
Mustafa Kemal artık işi Düvel-i Muazzama’nın güveneceği bir Bâb-ı
Ali’ye bırakmalıdır, diyecekti. Unutulmamalıdır ki Osmanlı
Saltanatı bir yarı sömürgeydi. Kapitülâsyonlar rejimi altındaydı.
Osmanlı ideali Düvel-i Muazzama’nın kontrolü Altında 'tamamiyet-i
mülkiyesini' toprak bütünlüğünü koruyabilmekten ibarettir.
Kayıtsız şartsız bağımsızlık, bir ihtilâl ve zafer parolasıdır.
Meşrutiyet Türkçülüğünün gayesi de, hiç şüphesiz bu topraklara
bütün kaynaklarıyla Türkleri sahip kılmaktı. Ama bu uzak, hayale
benzer bir amaçtı. Ali Kemal, o kadar Türk hâlli iken, Türkçülüğe
karşıydı. Satılmış bir adam değilse de kaybolmuş bir
adamdı.”
Görüldüğü gibi Falih Rıfkı'ya
göre Ali Kemal hain değil, kendini kaybetmiş biriydi. Hain olmakla
kendini kaybetmek farklı kavramlar. Bana inanmıyorsanız Falih
Rıfkı, Celal Şengör gibi Kemalistleri okuyun.