Değerli okuyucularım boşuna bu
sütunlarda 22 Mart 2018 medya
devrimi diye ısrarla yazmıyorum. Bu devrim ilk
olduğundan itibaren yazdıklarıma dikkatle bakın. Kaleme
aldıklarımın hepsinin hayata geçtiğini göreceksiniz. Diğer
yazdıklarım da 2-3 ay içinde tamamen hayata geçecek. 22 Mart 2018,
yani Aydın Doğan’ın medyadan tasfiye olması büyük bir
devrimdir ve ismi Aydın Doğan ile özdeşleşen tüm medya
figürlerinin de zaman içinde tasfiye edilmesi bu devrimin getirdiği
ahlaki bir mecburiyettir. Eğer durum tersi olsa ve Aydın Doğan
zihniyeti galip gelseydi biz Erdoğancı gazeteciler ve
yazarlar topluca tasfiye edilecektik. Hatta süreç orada da
durmayacaktı hepimizi yaka paça hapse de atacaklardı. Bu gerçeği
herkes biliyor. Yani bizim taraf her zaman karşıtlarına yönelik
daha adaletli ve hakşinastır. Dolayısıyla hayatın mantığı gereği
süreç yeni başlamıştır ve yeni isimler de teker teker medyaya
elveda diyecektir.
İşte bakın ismi Aydın Doğan ile
özdeşleşmiş hem Taha Akyol hem de Mehmet
Y. Yılmaz’ın medya hayatı sona erdi. İkisi de Hürriyet’ten
gönderildi. Daha öncesinde yine ismi Aydın Doğan zihniyeti ile
özdeşleşmiş Şirin Payzın tasfiye edildi. Bütün bu
gelişmeler dediğim gibi adaletin gereğidir, çünkü bu isimler son 5
senedir büyük kumar oynadılar ve kaybettiler. Kumarda kaybeden
hâlâ kazançlı gözükmeye devam edemez ve onurlu bir insansa da
kaybedince ağlamaz.
Her yazarın muhalefet etmek
sonuna kadar hakkıdır. Ama hem Akyol hem Yılmaz hem
Payzın 17-25 Aralık darbe sürecinde Fetullahçı terör örgütünü
açık seçik desteklediler. Bu, muhalefet değildir. Bu
yapılan darbeciliktir. Bu yaptıkları gayrimeşru bir tutumdur ve
işte şimdi bunun bedelini ödüyorlar. Yılmaz ve Payzın ayrıca 7
Haziran öncesi ve sonrası PKK terör örgütünün siyasi kolunu
militanca destekledi. Bir terör örgütünü desteklemek gayrimeşru bir
tavırdır.
Ben bu köşede bu iki konuda
gayrimeşru tavır koyanların muhakkak bir gün bedel ödeyeceğini ve
medyadan tasfiye edileceğini hep yazdım. Demokraside her şeyi
söylemek serbesttir ama darbecilik ve terör örgütü propagandası
kesinlikle millî güvenliğe aykırı ve yasaktır. Aydın Doğan da
bu iki prensibi ihlal ettiği için medyadan tasfiye olmak zorunda
kaldı.
Bunları yazınca okurlarım yine
soracaktır: Hürriyet gazetesinde sadece Taha Akyol ve
Mehmet Yılmaz mı 17-25 Aralık FETÖ darbe teşebbüsünü destekledi?
Sadece bu iki yazar mı Aydın Doğan ismi ile
özdeşleşmiştir? Elbette hayır. Adaletli olmak lazım. Bu
gazetede Aydın Doğan ismi ile en çok özdeş iki isim
Ertuğrul Özkök ve Ahmet
Hakan’dır. Bu ikisi Doğan’ın tamamen emrindeydi, hatta
Ahmet Hakan, Aydın Doğan’ın 1 numaralı emir eri
olmakla da övünüyordu. Hem Özkök hem Hakan 17-25 Aralık darbe
teşebbüsü sürecinde FETÖ’yü sırf Cumhurbaşkanımızın devrilmesi için
ölümüne destekledi. Tıpkı patronları gibi çok büyük kumar oynadılar
ve kaybettiler. Ahmet Hakan Coşkun hem 17-25 Aralık darbe hem 7
Haziran süreçlerinde en militan isimdi.
Benim de Coşkun’la çok sert
kavgam, hatta savaşımın olduğu dönem bu zamandır. Şu an içeride
olan terörist Demirtaş’ı masum bir insan gibi gösterme kara
propaganda görevi Ahmet Hakan’ındı. O dönem yapılan bu ihanetleri
millet hafızası asla unutmuyor. Dolayısıyla hem Özkök hem Coşkun
konusunda milletin kahir ekseriyetinin talebi açık ve nettir. Akyol
ve Yılmaz’ın bedel ödeyip bu iki ismin iktidara yaltaklanarak
kazançlı çıkmaları hakka ve adalete uygun değildir. Çanlar
Özkök ve Hakan için çalmaktadır. Olacak olanları
geciktirmek mümkün ama durdurmak mümkün değildir. Akyol ve Yılmaz
olayı bunu ispatlamıştır.
Aynı şekilde en az Şirin Payzın
kadar PKK’nın siyasi kolu militanlığı ve 17-25 Aralık darbe
destekçiliği yapan İsmail Saymaz’ın da şimdilerde
iktidara yaltaklanarak kazançlı çıkması da mümkün değildir. Payzın
bedel ödeyecek ama Saymaz hiç bedel ödemeyecek öyle mi? Bu
adaletsizliği millet kabul etmez. Özellikle Hakan ve Saymaz’ın
Hürriyet’te kalmak uğruna sürekli değişen tavırları nedeniyle tüm
muhalefet tabanı da artık bu iki ismi güvenilmez
bulmaktadır.
Cumhuriyet gazetesi olayında
Saymaz’ın Atatürkçü yeni ekibe düşmanlık yapıp PKK ile yakın
Marksist-Leninist eski ekibe iltifatta bulunması zaten tüm
Atatürkçü tabanı Saymaz’dan nefret ettirmiştir. Saymaz’ın
gerçek siyasi görüşünün komünizm olduğunu, Atatürkçü olmadığını hep
söyledim ve şimdi herkes haklı çıktığımı bana söylüyor.
Yani bunların artık toplumsal tabanı da yok olmuş durumdadır. Tam
olarak bitik hâldeler. Hâlbuki benim sözümü dinleyip Nisan
2018’de onurlarıyla istifa etselerdi bir muhalif yayın
organında özgürce yazabilirlerdi.
Şimdi ise teneke bağlanarak
kovulmayı beklemek ve medya hayatlarının bitmesi dışında
seçenekleri kalmadı. Hepsi 22 Mart 2018 devrimini görmezden gelip
mevcut iktidara yaltaklanarak durumu idare edebileceğini zannetti.
Rüzgârın esişini ve suyun akışını “Esmeyecek ve
akmayacak” diye uydurma haberler yaptırarak durdurmak
istediler. Gülünç duruma düştüler...