ACAİP YAZILAR
Türkiye’de yaşayınca ülkeyi de bugünkü zihniyet
yönetiyorsa hiçbir şeye şaşırmıyorsunuz.
Çünkü bu ülkenin genlerine artık “şaşırmaya
şaşırmak” hakim oldu.
Hiçbir şey şaşırtıcı değil.
Ola ki bir şeye şaşırırsanız anında size
şaşkın şaşkın bakılmaya başlanıyor anında
“Ne var ki bunda şaşırılacak?” diye soranların
şaşkınlığını yaşıyorsunuz bu kez.
Dün tam şaşırıyordum ki, bu aklımı başıma topladım ve
“Saçmalama, bunca şeyden sonra buna mı
şaşırıyorsun” diyerek kendime geldim.
AKP Genel Başkanı Erdoğan önceki gün dünyanın önde gelen
ajanslarından Reuters’e konuşmuş.
Röportaj Dolmabahçe Sarayı’nda yapılmış.
Nedense Erdoğan eskiden padişahların oturduğu
yerleri pek seviyor, ne bileyim kendini onlarla
özdeşleştiriyordur
belki de.
Bu röportajda önümüzdeki hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
nedeniyle gideceği New York’ta Amerika başkanı Trump ile
görüşeceğini söylemiş.
Ama Erdoğan daha önce Türk medyasından esirgediği bir
bilgiyi Reuters’le paylaşmış.
Demiş ki; “İki hafta önce başkan Trump’la bir telefon
görüşmesi yaptım. Patriot konusunu konuştuk, zaten New York’taki
görüşmede de buna devam edeceğiz.”
Asıl bombayı sonra
patlatmış.
“Başkana ‘Hangi S-400 paketini almış olursak olalım, sizden
belirli bir miktar Patriot alabiliriz. Ama koşulları önce görmemiz
lazım, S-400’lerinkiyle en azından aynı düzeyde olmalı’
dedim” demiş Erdoğan.
Başkan Trump da bu sözler karşısında Erdoğan’a “Ciddi
misin?” diye hayretler içinde sormuş.
Adam ne bilsin tabii Türkiye’de hiçbir şeyin şaşırtıcı olmadığını,
olamayacağını.
Erdoğan Trump’ın şaşırmasına şaşırarak “Evet ciddiyim,
yakında Amerika’ya geldiğimde ayrıntıları konuşuruz”
cevabını vermiş “Ciddi misin?” sorusuna.
Erdoğan, Reuter’e bu konudaki açıklamalarının sonunda
“Benim kanaatime göre ABD gibi bir ülke müttefiki
Türkiye’yi artık kırmak istemeyecektir. Bu akılcı bir davranış
olmaz” demiş.
Tabii Erdoğan daha pek çok konuda sorulara cevap vermiş.
Örneğin Amerika’nın PYD’ye durmadan silah ve mühimmat
vermesini de anlamadığını söyledikten sonra “Biz
nasıl müttefikiz?” diye sormuş ve eklemiş “Terör
örgütleri bize saldırıyor, ABD örgüte silah yardımı
yapıyor.
Biz NATO’da ABD ile müttefikiz, bize
parayla vermedikleri silahı örgütlere parasız
veriyorlar.”
Ne anlıyoruz bu röportajdan?
Valla benim aklıma bir çıkarım geldi.
1- S-400’lerden vazgeçebiliriz. Hatta çoktan vazgeçtik bile.
2- S-400’ün değişik paketleri varmış. Kamuoyu hangi paketi
aldığımızı bilmiyor. S-400’ler kalsa bile belki de en düşük
modelidir bu.
3-Türkiye’nin hava savunma sistemi Patriotlardan oluşacak.
4-Her kötülüğün anası Amerika muhtemelen yine “canımız, ciğerimiz
Amerika” haline gelebilir.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Geçen hafta içinde başta damat olmak üzere 7 bakanın
değişeceğini yazmıştım.
Aslına bakarsanız bunu sadece ben yazmıyorum.
Kimi yandaş medyada da bu tür haberler son bir
haftadır yoğun biçimde yayınlanmaya başladı.
O yazımda Erdoğan’ın bu tür haberler çıktığında konuyu
gurur meselesi haline getirerek yapacağı varsa
bile bu tür değişiklikleri
ertelediğini belirtmiştim.
Ancak bana göre bu kez artık sona gelindi.
Artık bazı bakanların değişeceğine inanmayan
kalmadı.
Çünkü bu AKP için bir zorunluluk gibi görünüyor.
Hükümet parti ilişkileri tamamen kopunca Erdoğan’ın da
başka çaresi kalmadığı konuşuluyor kulislerde.
Buna karşı, Erdoğan klasik sözünü yine
tekrarladı.
Reuters ile yapılan görüşmede muhabir hükümet
değişikliğini de sormuş.
Erdoğan, “Kabine konusunda değişiklik olup olmayacağı belli
olmaz. Sipariş üzerine kabine değişikliği yapmayız. Şu anda
kabinedeki bütün arkadaşlarım var gücüyle çalışıyorlar bir aksama
olursa, gerek duyarsak yaparız” demiş.
Yine “Başkası söylüyor diye yapmam” klişesini
tekrarlamış Erdoğan ama satır arasına baktığımız zaman “Var
güçleriyle çalışıyorlar, aksama olursa, gerek duyarsak”
gibi ayrıntıları saklamış.
Değişiklik yakındır.
Tabii bakan isimleri konusunda çok emin değilim ve
ısrarla bazı isimler üzerinde durmuyorum.
En çok damadın adı geçiyor.
Tabii bir de “liyakatli” denilerek dışarıdan
alınan bakanlar gidebilir.
ÜZÜLDÜM
Nahit Duru’yu kaybettik.
Mesleğe başladığım gün de bugün de meslek büyüğüm,
ağabeyimdi.
Gazeteciliğe ilk adımı 1976’da attığıma göre Nahit Duru’nun
meslekte geçen yıllarını düşünün artık.
Ne yazık ki son zamanlarda akciğer hastalıklarının en
sinsisi, en beteri KOAH’a yakalanmıştı.
Üstüne bir de kalp krizi riski taşıyordu.
Ama onu ayakta tutan gazeteciliğe duyduğu
sevgiydi, aşktı.
Gece yarısı bir arkadaşım “Nahit abi vefat etmiş diyorlar,
bir şey biliyor musun?” diye aradığında “Nasıl
olur, daha dün İsmail Dükel’in programındaydı” dedim gayrı
ihtiyarı.
Nahit abi, ağır hastalığına rağmen mesleğini bir gün olsun
bırakmadı.
Yazmayı, habercilik yapmayı, sormayı, sorgulamayı bir gün
bile aksatmadı.
Kendine yaraşır biçimde dev
çınarlar gibi ayakta öldü.
Tesellimiz
bu.
Hepimizin başı sağ olsun.
Nurlar içinde yatsın.