ANALİZ
Dinci kesim kendini hep sağda görür.
Sağ ekonomik sistem olarak
kapitalizmi benimsemiştir.
Üstelik kapitalizmin de azıcık
liberal olanı, biraz sosyal haklara eğilenini
değil, en azgın olanını tercih eder.
Türkiye’de de bu kural aynı.
Azgın kapitalizmin hizmetindeki dinci görüşlerin
doğal olarak ilkeleri de yoktur.
Dün, ak dediklerine bugün
rahatlıkla kara diyebilirler.
Dün, Türkiye’nin kurtuluşunu açılımda görürler
örneğin.
Bugün; öldürdükleri teröristlerin sayısını
övünerek anlatırlar.
Dün, Amerika’ya rest çekiyormuş gibi yaparlar.
Bugün; “emriniz efendim” diyerek eğilirler.
Dün, alnı secdeye değiyor diyerek bir cemaate
bütün pis işlerini yaptırırlar.
Bugün; parayı paylaşamayınca bütün güçleriyle
üzerine çullanırlar.
Dün, “milli iradenin zaferi” diye çığlıklar atarak
seçilmiş belediye başkanlarını omuzlarında taşırlar.
Bugün; “kim seçtiyse seçti bana ne” diyerek
kulağından tuttukları gibi kapının önüne koyuverirler.
Dün, canciğer kuzu sarması gibi kucaklaşıp
birlikte tatillere bile çıktıklarına bugün; “hain,
şeytan, katil” diyebilirler.
Bunlar saymakla bitmez.
Ama son gördüğüm örnek sanıyorum en yenisi.
Dincilerin azgın kapitalizme hizmet verirken
kullandıkları en önemli argümanlardan biri “Devlet et mi
satar, devlet süt mü satar, devlet kumaş, ayakkabı mı
üretir?” diyerek özelleştirmeyi sınırsız
savunmalarıdır.
Çok da namuslu ve hakperver olduklarını belirmek
için devletin yönettiği ekonomik şirketlerin nasıl istismar
edildiği, iktidarların insan deposu haline getirildiği ve asla kar
etmediği gibi rekabeti de engellediğini söylerler.
Elbette haklılık payı da vardır bu söylemde ama
dinci kesim ilkelere bağlı olmadığı için, anında
tersine dönebilir.
Şu sıralar en katı devlet kuruluşlarından biri olan
TMSF çok gözde.
TMSF Başkanı Muhittin Gülal’ın anlattığına göre;
halen kurumun elindeki 932 şirket, el konulmalarından bu
yana yüzde 29 büyümüş.
Bu şirketlerin hepsi daha önce
cemaatçilere peşkeş çekilen şimdi ise el konulan
şirketler.
Aralarında çok bilinen markalar da var.
Yandaş, yalaka,- tetikçi medya yıllarca sürdürdüğü
“özelleştirin, her şeyi özelleştirin, devletin elinde
hiçbir şey kalmasın” propagandasını unuttu;
TMSF’nin yarattığı harikaları! anlatıyor şu
sıralar.
Örneğin cemaatten alınan Aydınlı Grup, TMSF’nin
harika yönetimi sonucu ciro rekoru kırmış.
O TSMF, bugüne kadar kendinden olmayan pek
çok iş adamının üzerine çöktükten sonra el koyduğu
varlıkları cemaate kaydırıyordu.
Sistem böyle işliyordu.
Türkiye işte bu kafa ile yönetiliyor.
Bunun sürdürülebilir olması mümkün mü?
ÜZÜLDÜM
Pazar günü kendimce esprili bir yazı yazdım.
Türkiye’nin en entelektüel isimlerinden biri olan
İlber Ortaylı’nın basında çıkan haberlere göre;
Kültür Bakanlığı’na danışman olmasından yola
çıkarak, “Hocam maaşını hak etmiyorsun ama” diye
takıldım.
Aslında yazımda belki İlber Hoca’nın adı öndeydi
ama ana fikir başkaydı.
Her konuda sürekli konuşan Erdoğan’ın kültür, sanat ve
tarih alanında yaptığı fahiş hataların düzeltilmesi
gerektiğini anlatıyordum.
Şimdi gelelim bugünkü konumuza.
Bazı dostlarım uyardılar,“İlber Hoca’nın bakanlık danışmanı
olduğu söylenmişti ama doğru değilmiş” dediler.
Ben de bunu yine kendimce esprili bir yazı ile
yazmayı düşünürken gazetemin hukuk bürosundan aradılar.
Dediler ki “İlber Ortaylı’nın avukatlarından size bir
açıklama geldi.”
Açıklama iki bölümden oluşuyor.
Birinci bölüm bana hitaben azılmış.
Aynen şöyle: Sayın Can Ataklı’nın dikkatine; Ekte size
sunulduğu gibi, yaklaşık dört ay kadar önce vekil olarak
tarafımızın ve hocamız İlber Ortaylı’nın defalarca paylaştığı
üzere, hiçbir şekilde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile aramızda
parasal bir danışmanlığı öngörecek çalışmamız mevcut değildir.
İçeriğinden net anlaşılacağı üzere hocamız ve müvekkilimiz devlet
tüzel kişiliğinin gerektirdiği her türlü bilgi ve birikimi sorgusuz
ve sualsiz ve daha da önemlisi hiçbir bedel gözetmeksizin devletin
imkanlarına sunmaya hazırdır ve bu hususta kendini sorumlu
hissetmektedir. Yazınızın bu hususlarla ilgili düzeltmeye açık
kısımlarının, ekteki metinle beraber ıslahını saygıyla arz ve talep
ederiz. 04.03.2019
Prof. Dr. İlber Ortaylı
Vekili Av. Fahrettin Erbahayetmez, daha sonra da
“kamuoyuna” başlıklı bir açıklama var.
Açıklama hayli uzun.
Bunu köşeme alırsam başka şeylere yer kalmaz.
Ama ana fikrini size de sunayım.
İlber Hoca’nın avukatları diyor ki;
1- Defalarca yalanlamamıza rağmen hâlâ İlber
Ortaylı’nın bakanlık danışmanı olduğu yazılıp çiziliyor. Bir kere
daha yalanlıyoruz.
2- Ortaylı çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında
konferans, görüş bildirme, danışmanlık hizmetinde bulunmuş ancak
hiçbir maddi karşılık almayı düşünmemiştir.
3- Ortaylı 70 yaşını aşmış güzide bir bilim
adamıdır, şahsi makam beklentisi içinde gösterilmesi kabul
edilemez.
4- İlber Hoca çok değerli kitaplarını
Cumhurbaşkanlığı’na bağışlamış ve tek kuruş almamıştır.
5- Kitapların Cumhurbaşkanlığı’na bağışlanmasının
amacı kütüphanenin korunması ve değerlendirilmesidir.
6- Bunları bir türlü kabullenemeyenler Ortaylı’nın
içtimai hayatında bir mizah olarak geliştirdiği “CAHİLLER”
sözcüğünün muhatabı haline gelmiş olurlar.
7- Ortaylı yarın da bugün olduğu gibi akademik
birikimlerini devletin hizmetine sunmaya devam edecektir.
İtirazı olan var mı?
Benim yok. Hiç hocamla tartışmaya girer miyim? Ama keşke avukatlar
bu kadar ağdalı açıklama yazacaklarına bir telefon etselerdi.
BUNU YAZMAK GEREK
Kötü ekonomi yönetimi sonucu başta sebze ve
meyveler olmak üzere gıda fiyatlarının yükselmesine engel
olamayan iktidar suçu “gıda teröristlerinin”
üzerine atmıştı biliyorsunuz.
Peki kim bu gıda teröristleri?
Erdoğan’ın deyimiyle zincir marketler.
İşe
bakın ki, faili herkes tarafından bilinen bir suça
karşı hiçbir şey yapılamıyor nedense.
Bunun yerine iki büyük ilimizde işporta tanzim
satışlar düzenlendi ama görünen o ki, o da fayda
etmedi.
Çünkü iktidar doğruyu söylemiyor.
Fiyatlar fırsatçı ve hepsi AKP’li olan zincir
marketler tarafından yükseltilmedi.
Ekonominin kötü gidişi ve yaşanan doğal felaketler bunu
tetikledi.
Bu açıdan bakınca iktidar zincir marketlere karşı
çaresiz.
Buna karşın dünkü yandaş tetikçi medyada “zincir marketlere
soruşturma” haberleri vardı.
Başlıklara bakınca sanıyorsunuz ki, fiyat artışı yapan
marketler hakkında işlem yapılacak.
Oysa öyle değil.
Rekabet Kurumu birkaç ürünün fiyatlandırılmasının
zincir marketlerin ortak kararıyla olup olmadığını araştırıyor
sadece.
Yani kurum diyor ki; “Su fiyatlarını birlikte mi
artırdınız, ona bakacağım.”
Bu haberi bile
çarpıtıp sanki fahiş zam yapanlar
cezalandırılıyormuş gibi sunuyorlar.