MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
ŞU HUKUK GARABETİNİ BİRİ ANLATABİLİR Mİ?
Halkın sadece yüzde 1.3 fazlalığı ile kabul edilen rejim
değişikliğinde bir nokta var ki, zamanında üzerinde fazla
konuşulmayan bir hukuk garabeti bana göre.
Değişiklik metninin son cümlesi şöyle; Değiştirilen diğer hükümleri
ile 101'inci maddesinin son fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanı
seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir” ibaresinin ilgası
bakımından yayımı tarihinde, yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması
halinde tümüyle oylanır.
Bu maddeye göre değişiklikler 2019'daki seçimlerden sonra yürürlüğe
gireceği halde mevcut cumhurbaşkanının isterse bir partiye üye
olabileceği öngörülüyor.
Bütün anayasa değişikliğinin aslında sadece ve sadece Tayyip
Erdoğan için yapıldığını biliyoruz elbette ama bu madde hukuk
açısından bakıldığında çok garip.
Bu madde ile henüz değiştirilmemiş bir anayasa ile daha önceki
anayasaya göre seçilmiş bir cumhurbaşkanına özel bir hak
tanınıyor.
Erdoğan anayasa halk tarafından “kabul edilmiş” olsa bile bu
görevini 2019 yılına kadar eski anayasa maddesine göre
sürdürecek.
Bir farkla. Eski anayasada tarafsızlık isteniyordu ve
cumhurbaşkanının bir partiyle ilişkili olması yasaklanıyordu. Şimdi
partili olabiliyor.
Neden?
Seçilmiş cumhurbaşkanını inanılmaz yetkilerle donatıp bir tür
padişahlık yaratan rejim iki yıl sonra yürürlüğe gereceği halde
partili olmak neden öne alındı?
Referandum süreci doğal olarak diktatörlüğe yol açacak yetkilerin
tartışılması üzerine kuruldu. Mevcut Cumhurbaşkanının referandumda
evet çıkması halinde partili olabileceğine ilişkin madde biliniyor
ve konuşuluyordu ama nedense üzerinde çok durulmadı.
Oysa ortada çok ciddi bir hukuki garabet var.
Mevcut cumhurbaşkanı Erdoğan değil de örneğin Abdullah Gül olsaydı
aynı madde uygulanacak mıydı acaba?
Ben şüpheliyim. Olmazdı.
Erdoğan'a “kabul edilmiş ama 2 yıl sonra yürürlüğe girecek” anayasa
gereği erken verilen yetkilerden biri de Hakimler Savcılar Kurulu
üyelerine atama yapabilmesi.
İki imtiyazı üst üste koyarsak ortaya çıkan manzara şudur;
Cumhurbaşkanı bu sayede her türlü “anayasa suçu işleme”
tehlikesinden korunmakta ve geçmiş dönem de yaptığı suç olarak
yorumlanabilecek davranışları aklanmaktadır.
Tekrar sormak istiyorum; bütün hukukçular, anayasacılar.
Siyasetçiler, muhalefet temsilcileri “Yürürlüğe girmemiş bir
anayasanın sadece iki maddesinin erken yürürlüğe sokulmasını” hangi
hukuki gerekçeyle açıklayabilirsiniz?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
CHP ZARRAB KONUSUNDA NEDEN BU KADAR SESSİZ?
Tamam referandumla ilgili çalışmalar ve itirazlar CHP
kurmaylarının hayli zamanını alıyor. Ama günümüz sorunları sadece
referandumla sınırlı değil. Türkiye bu ucube yeni rejimle zaten
uçuruma gidiyor ama başka gelişmeler de var ki onlar da itici güç
olarak Türkiye'yi bu uçuruma çekiyor.
Örneğin Amerika'da başlayan Reza Zarrab davası. Adam “kara para
aklama, dolandırıcılık ve Amerikan ulusal güvenliğini tehdit”
suçlamasıyla yargılanıyor, avukatları Türkiye'ye gelip
Cumhurbaşkanı ile görüşüyor, sonra 31 sayfalık rapor yazarak
“Zarrab'ı rahat bırakırsanız Türkiye'ye bazı istekleri yaptırmamız
kolaylaşır” diyorlar, CHP'de tık yok.
Haydi diyelim ki bu bilgiler dedikodu niteliğindeydi ve CHP bir
tuzağa düşmemek için izlemede kaldı. Ama o da öyle değil.
Cumhurbaşkanı Zarrab'ın Türk vatandaşı olduğunu, böyle bir davada
kendisini savunmanın görevleri olduğunu açıkladı, yani bir anlamda
yaptığı görüşmeleri doğruladı.
CHP'nin aklına “Bir cumhurbaşkanı bundan önce yurtdışında
yargılanan hangi kişi için bu kadar hassas davranmıştı?” diye bir
soru bile gelmiyor.
Zarrab davası Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eder
boyuttadır. Suriye, Irak ve İran'la aramızın bir sıcak savaşa
dönmesine bile neden olabilecek gelişmelere yol açabilir.
CHP'nin konuya “acilen” girmesi, davayı yerinde izlemesi, bu dava
nedeniyle Amerika'ya bazı tavizler verilip verilmeyeceğini ortaya
çıkaracak biçimde çalışması gerekir. Yarın çok geç olacaktır.
BUNU YAZMAK GEREK
ERDOĞAN İSTERSE YENİ ANAYASAYI KENDİNCE UYGULAMAYA SOKAR
Yüksek Seçim Kurulu hukuk tanımazlığı sürdürürse bu hafta sonu
referandum sonuçlarını kesin olarak açıklayacak. Böylelikle yeni
rejim kabul edilmiş olacak ama 2 yıl sonra yürürlüğe girecek.
Erdoğan ise partisini kontrol edebileceği ve gücünü daha artıracağı
“AKP genel başkanlığına” gelebilecek, Hakimler Savcılar Kurulu
üyelerini atayarak yargıya da hakim olacak.
Normalde 2019'daki seçimlerden sonra seçilecek kişiye verilecek bu
iki yetkiyi önceden alan Erdoğan aslında referandumda kabul edilen
yeni rejimi bugünden itibaren uygulamaya başlayacaktır.
İşin özüne bakarsak yeni rejimde getirilen “partili olma” ve “HSK
üyelerini atama” yetkileri hariç bütün yetkileri Erdoğan zaten
kullanıyor. Ondan habersiz bir atama yapılamıyor, kanun
çıkarılamıyor, herhangi bir karar alınamıyor.
Hoş genel başkanlık konusu da tartışmalı çünkü Erdoğan şu ana kadar
AKP genel başkanı gibi davrandı.
Yeni rejim cumhurbaşkanına tek başına hükümet kurma yetkisi
getiriyor. Hükümette yer alacak Cumhurbaşkanı yardımcıları ve
bakanlar parlamento üyesi olmayacaklar.
Bu durumda eğer Erdoğan isterse şu anda bile göstermelik bir
başbakanı Meclis'ten atadıktan sonra kabinenin tüm üyelerini
dışarıdan atayabilir. Anayasal olarak buna bir engel yok.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
ENSAR BURAYA KADARMIŞ
Suriyeliler Türkiye'ye akın akın geldiğinde “Biz Ensarız”
demişti Erdoğan ve AKP'liler. “Kapımıza gelenleri geri çeviremeyiz,
inancımız gereği onlara yardım etmek boynumuzun borcudur, bunun
için de hiçbir karşılık beklemeyiz” nutukları atmışlardı.
İktidar gerçi bunu hep söylemekle beraber Avrupa'yı tehdit etmek
için “açarız bak kapıları ona göre” demekten de geri
kalmamıştı.
Şimdi Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Türkiye'nin yeniden
siyasi denetime tutulmasına karar verdi.
2004'te aynı meclisin bütün üyeleri Türkiye'ye sınıf atlatırken
bununla övünen ve bunu kendi başarısı olarak sunan iktidar bugün
“kararı tanımıyoruz” havasında.
Yandaş medyanın küçük tetikçileri bu “tanımıyoruz” kervanına “Açın
kapıları” sloganı ile katılmıştı dün. “Açın kapıları” dediği
Türkiye'deki Suriyeli mültecileri Avrupa göndermek tabii.
İyi de hani biz “ensar”dık. O Suriyelilere “inancımız” gereği
kapımızı da gönlümüzü de açmıştık. Şimdi onların canıyla pazarlık
yapmak “ensar” olmaya “inancımıza” yakışıyor mu?