ANALİZ
Aynı gün iki yazar işinden oldu. Biri Hürriyet yazarı Akif Beki,
diğeri de Cumhuriyet yazarı Nuray Mert.
İkisinin de işine son verilmesi medyada ister istemez çeşitli
yorumlara ve tartışmalara neden oldu.
Akif Beki konusunda çok fazla tartışma olmadı elbette. Çünkü Akif
Beki Hürriyet Grubunda bir gazeteci yazar olarak kullanılmıyordu.
Hükümet tarafından gruba yerleştirilmiş bir komiserdi.
Grubun patronunun hükümetle daha doğrusu Erdoğan’la ilişkilerini
düzenlemek için işe alınmıştı. Bu kapsamda kendisine yazı da
yazdırılıyordu. Bir ara televizyona da çıkarılmıştı.
Gazeteci olmadığı için ikisini de beceremiyordu, nitekim bir süre
sonra ekrandan alındı. Yazıları devam etti.
Ancak anladığım kadarıyla Akif Beki de tıpkı kendisi gibi belli bir
amaç için kullanılan benzerlerinin düştüğü hataya düştü. Kendisine
verilen görevi gerçek sandı. Gerçekten gazeteci olduğunu düşünmeye
başladı. Biti kanlandı. Bir iki muhalif yazı yazınca iktidar “Hop
dur bakalım orada” dedi. Yazdığı grubun patronuna “Arkadaşın son
kullanma tarihi geldi” haberi gönderildi. Patron da onu çaresiz
kapıya koydu.
Nuray Mert olayı ise farklı. Nuray Mert gazete yazarlığını da
beceren iyi bir akademisyen. Demokrasi, hukuk insan hakları
konusundaki fikirleri de sağlam ve tutarlı.
Ancak o da zamanında bir anda şöhret olan herkesin düşebileceği bir
hatanın kurbanı oldu ve yazdıklarını beğenen iktidar çevrelerinin
gösterdiği ilginin şehvetine kapıldı. Oysa Mert’in yazdıklarıyla
iktidar çevrelerinin uzaktan yakından ilgisi yoktu. Onların
demokrasiye, hukuka, insan haklarına, özgürlüklerine inanmaları
mümkün değildi. Ama o günler itibarıyla “öyleymiş gibi” görünmek
zorundaydılar. Nuray Mert ve benzerlerini çok iyi kullandılar.
Mert ve benzerleri gördükleri ilginin sarhoşluğu altında karşı
devrime su taşıdıkça taşıdılar. Atatürk’ü, Cumhuriyet değerlerini,
devrimlerimizi yerden yere vurdular, vurdukça iktidar tarafından
pohpohlandılar, paraya boğuldular.
İktidar amacına ulaştığında ise Nuray Mert ve benzerlerine artık
ihtiyaç kalmadı. İktidar Türkiye’yi Ortaçağ dönemine taşıyacak
uygulamalarına başladı. Demokrasi, hukuk, insan hakları,
özgürlükler askıya alındı. Mert ve benzerleri ancak o zaman ayıldı.
“Bu diktatörlüktür ama” gibi yazılar yazınca da “namert” ilan
edilerek çöplüğe atılıverdiler.
Mert ve bazı benzerlerine nedense Cumhuriyet Gazetesi sahip çıktı.
Ama buna da Cumhuriyet okurları tepki gösterdi. Bu kişiler AKP
iktidarına destek verdikleri dönemde yazdıklarını yazmaya devam
ettiler, okur tepki gösterdi ama Cumhuriyet yönetimi direndi.
Sonunda bu direniş kırıldı ve Nuray Mert’le yollar ayrıldı.
Şimdi yandaş yalakalar utanmadan sıkılmadan “Nuray Mert’in atılması
basın özgürlüğüne darbedir” diyor ve yine utanmadan “Hani siz fikir
özgürlüğünden yanaydınız” diye parmak sallıyorlar.
Bu yetmiyormuş gibi bir de kendilerini muhalefet tarafında
konumlandıran bazı yazarlar da “Bu oldu mu şimdi, eleştirdiğimiz
şeyi biz mi yapacağız?” diye sızlanıyorlar.
İnsaf. Aynı şey mi? Bugün işsiz bırakılan gazeteciler çalıştıkları
medya organlarının yayın ilkelerine ters düştükleri için
atılmadılar. İktidar istemediği için işlerinden oldular. Yandaş,
yalaka, tetikçi fedailerin parmak sallaması ve “Bunu atacaksınız
yoksa başınıza iş açılacak ona göre” tehdit ve şantajları sonucu
patronları tarafından kapı önüne kondular.
Cumhuriyet Gazetesi Nuray Mert’le yollarını iktidarın baskısı ile
değil, yayın ilkelerine ters düştüğü için ayırdı.
Yandaşlara bir önerim var; madem Nuray Mert’in Cumhuriyet’ten
ayrılması basın özgürlüğüne darbedir, söyleyin patronlarınıza sizin
gazetelerinizde yazmaya başlasın.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER