ÖNERİ
Demokratik ülkelerde bir gelenek vardır.
Genel seçimlerde liderler, yerel seçimlerde de
önemli kentlerin belediye başkan adayları halkın
huzurunda karşı karşıya gelir ve tartışır.
Bu gelenek bizde de vardı aslında.
Ama bizde tuhaftır herkesin eşit yarıştığı
dönemlerde bu kurala uyanlar, bir şekilde iktidara geldiklerinde
bundan kaçmaya başlıyorlar.
Turgut Özal 1983 seçimlerini, TRT’den
canlı olarak yayınlanan ve seçime katılan üç parti
liderinin birden katıldığı tartışma programı
sayesinde kazanmıştı.
Özal seçimi bu programdaki performansı ile
aldığını biliyordu.
Bunu biliyordu ama iktidara geldikten sonra bir daha
asla rakiplerle aynı programa çıkmadı.
Muhtemelen başına gelecekten korkuyordu.
Tayyip Erdoğan da 1994 yerel seçimlerini
kazanmasını, televizyon ekranında diğer adaylarla
tartışmasına borçlu.
Erdoğan bir de 2002 yılında ama sadece
Baykal ile bir tartışma programına katıldı.
Seçimi kazandı.
O günden bu yana bir daha rakipleriyle asla aynı
programa çıkmadı.
Bunun üç nedeni var;
Birincisi kibir. Erdoğan “Ben koca
Cumhurbaşkanıyım, diğer adaylarla niye eşit olayım ki”
diye düşünüyor. Demokrasiye inanmayan Özal gibi,
diğer kişilerde olduğu gibi, Erdoğan’da müthiş bir
kibir var.
İkincisi korku. Erdoğan nasıl TV ekranı sayesinde
geldiğini biliyorsa yine öyle gidebileceğinin de
bilincinde. Rakiplerine avantaj sağlamış duruma
düşmek istemiyor.
Üçüncüsü kendini bilmek. Erdoğan tek
başına ve hep üst perdeden konuşarak başarıya ulaşıyor.
Artık durum muhalefette olduğu yıllardaki gibi değil. Rakipler
karşısında karizması çizilebilir. Pek çok konuda
ne kadar bilgisiz olduğu ortaya çıkacağı gibi
monolog bozulduğu an darmadağın olabileceğini de
biliyor.
Erdoğan artık en tepedeki olarak, bu nedenlerle rakipleriyle
tartışmaktan kaçabilir.
Ama özellikle Ankara ve İstanbul’daki adayların
aynı anda kamuoyunun önünde olması demokrasinin de gereğidir.
Millet, Ankara ve İstanbul adaylarının bir TV
programında karşı karşıya gelmesini istiyor.
Muhalefet bunu hemen kabul edecektir.
Ama AKP adaylarının buna yüreklerinin yeteceğini
hiç sanmıyorum.
Her ikisi de muhalefet adaylarının önünde darmadağın olacaklarının
farkındalar, kaçmaları bu yüzden.
Bİ SORALIM BAKALIM
Erdoğan da, görevlendirdiği kişiler de Amerika’nın
PYD’ye (dolayısıyla PKK’ya) aylardır silah ve mühimmat
yardımı yaptığını her fırsatta söylüyor.
Erdoğan gelen silah ve mühimmatın kaç TIR dolusu
olduğunu her seferinde güncelleyerek anlatıyor
kamuoyuna.
En son 23 bin TIR silah geldiğini söylemişti.
Bu konudaki yakınmalarını başta Amerika Başkanı
olmak üzere, konuştuğu tüm etkili ve yetkili
Amerikalılara aktardığını da anlatıyor.
En son İçişlerine Bakanı Süleyman Soylu da
açıkladı, dedi ki; “Önümüzdeki günlerde kamuoyuna
açıklayacağız, Amerika’nın PKK ile Amerikalı generallerin PKK ile
PYD ile hangi ilişkileri kurduğunu, onları nasıl gönüllendirmeye
çalıştığını, onlara nasıl hediyeler verdiğini, onları nasıl takviye
ettiğini. O yakaladıklarımız var ya üst düzeyden yakaladıklarımız,
tek tek ötüyorlar. Adam can havliyle Amerika’yı da satıyor,
Avrupa’yı da satıyor.”
Bu şikayetlerin bize
yapılmasının bir anlamı yok.
Ama merak ettiğim, bu sözler Trump’a ya da diğer
Amerikalılara söylendiğinde onların ne cevap verdiği.
Öyle ya; siz burada her gün Amerika’nın teröristlere silah
yardımı yaptığından yakınıyorsunuz, sonra bunu
adamların yüzüne de söylediğinizi
açıklıyorsunuz.
Ne diyorlar? Ne cevap veriyorlar?
Şikayet
etmeyi hiç bırakmadıklarına göre demek ki Amerika bu konuda hem
tatmin edici bir şey söylemiyor, hem de
yaptığından vazgeçmiyor.
İyi de buna rağmen niye Amerika’nın her dediğini
yapıyorlar?
Bu mu yerli ve milli olmak?
BUNU YAZMAK GEREK
Erdoğan’ın yerel seçim stratejisi artık çok
belli;
Kaba bir milliyetçilik yaparak, CHP’yi ve diğer
tüm muhalefeti terörle iş birliği içinde
göstermek.
Bunun için iki faktör kullanıyor.
Birisi PKK terörü, diğeri de
cemaat.
Erdoğan’a göre CHP ve muhalefet ya PKK işbirlikçisi ya da cemaat
uşağı.
Bu taktik, toplumun alt kesimlerinde elbette etki
yaratıyordur.
Ama genelde artık bunun kabak tadı verdiğini
sanıyorum.
Rastladığım birçok AKP’li bile, “Herkesi terörle
ilişkilendirmek, PKK’lı veya FETÖ’’cü demek pek hoş değil”
demeye başladılar.
Ancak şunu da anlıyoruz ki; Erdoğan, Bahçeli ile kurduğu ittifakın
birçok yerde başarısız olmasından endişeli. Zaten
bu kaba saldırılar bu nedenle.
Bunun da ötesinde Erdoğan belli ki Güneydoğu’da da tamamen
havlu atmış durumda.
HDP’lilere, “Eğer devletin verdiği imkanları siz Kandil’e
gönderecek olursanız hiç beklemeden biz yine kayyumları
atarız” diyor.
Demek ki daha önce kayyum atanan yerlerde HDP’nin
kazanacağını biliyor.
Can havliyle halka gözdağı verip “Bak seçmeyin, yine kayyum
göndereceğim yoksa” mesajı veriyor.
Zor bir durum iktidar için.