Başta CHP olmak üzere bazı çevrelerde çok dillendirilen
“kontrollü darbe” tanımı üzerinde çok fazla spekülasyon
var.
İktidar ve yandaşları “kontrollü darbe” sözünü “FETÖ'cülerin
ekmeğine yağ sürmek” olarak niteliyor ve bu tezi savunanları bir
anlamda “darbeci, terörist, hain” sınıfına sokmaya
çalışıyor.
Arkasındaki büyük medya desteği sayesinde “kontrollü darbe”
denmesi halinde FETÖ'nün aklanmaya çalışıldığını düşünenlerin
sayısı da hayli fazla.
Son derece aklı başında isimlerin bile “bu darbe FETÖ'nün
işidir, kimse kontrollü darbe demesin” dediğini
duyuyorum.
O halde bazı “kesin” saptamalar yapmak gerek.
Birincisi; darbeye kalkışan, katılan, en önemlisi halka ateş
açma emri verenlerin neredeyse tamamı cemaat
mensuplarıdır.
İkincisi; bu dinci faşist darbe kalkışması iktidara çok
yaramıştır. Nitekim Erdoğan bile darbe gecesi “Bu bize Allah'ın bir
lütfu” cümlesini ağzından kaçırmıştır.
Üçüncüsü; sonuçta bir gerçek olan darbe bahanesiyle önce
cemaatçilerden kurtulan iktidar gücünü daha artırmak için oklarını
muhalefete çevirmiş ve kafaları iyice karıştırmıştır.
Şurası bir gerçek ki, kimse bu darbeyi FETÖ'cülerin
yapmadığını söyleyemez.
Ama aynı şekilde “bu darbe kontrollü darbedir” demek de
darbeden cemaatçileri kurtarmak anlamına gelmez.
İlk günden bu yana savunduğum, daha sonra maddi olarak da
ortaya çıkan gerçeğe göre cemaatçiler darbeye hazırlık yapmışlar,
oluşturdukları ortam sayesinde bu darbenin başarıya ulaşacağına
inanmışlar, hatta muhtemelen cemaatçi olmayan bazı askerlerden de
destek görmüşlerdir.
Burada “ince nokta” şu; iktidar kanadı darbe hazırlığını
önceden fark etmiş, 15 Temmuz akşamı düğmeye basılacağını da
öğrenmiş, ama sorunu kaynağında ve anında kurutmak yerine,
darbecilerin sahaya çıkmasına göz yumarak daha sonra bastırmış ve
kamuoyundan ciddi puan kazanmıştır.
Ne var ki, o gece maalesef 249 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. İşte iktidarı telaşlandıran budur. Darbenin önceden
duyulduğu ve aslında gerekli önlemlerin de alındığı gerçeğini
bizzat Genelkurmay Başkanı verdiği ifadenin satır aralarında
belirtiliyor.
“O halde bu kadar insanımızı neden kaybettik” sorusu iktidarı
hem vicdanen hem de maddi olarak ağır yük altına
sokmaktadır.
Bu durumda iktidarın elinde daha da sertleşmek, cemaatin
gücünün eksilmediğini tam tersine her an yeni bir darbe yapabilecek
potansiyelde göstermek, darbe gecesinin karanlık noktalarının
üzerindeki sır perdesini daha da kalınlaştırmak ve “kontrollü
darbe” tanımını “hainlikle” suçlamaktan başka çare
kalmamaktadır.
Bu olumsuzluklara rağmen o gece ile ilgili tüm gerçeklerin
ortaya çıkarılması için herkes inatçı ve takipçi olmak
zorundadır.