ANALİZ
Seçimlerden önce de sonra da
muhalefet ekonomiden çok söz etti.
Halkın alım
gücünün düşmesi, yoksulluk, işsizlik, asgari
ücretin yetersizliği, açlık
sınırı, yoksulluk sınırı, gelir
adaletsizliği anlatıldı hep.
Kapanan fabrikalar, ölen tarım
ve hayvancılık, elindeki
avucundakini satmak zorunda kalan esnaf
haberleri vardı her yerde.
Hâlâ da var.
Beklenti bu kötü tablodan
iktidarın yara alacağı ve
seçimleri kazanamayacağı idi.
Sonuç; Tayyip Erdoğan daha ilk
turda seçilip ülkenin tapusunu ele aldı
ve “tek adam” oldu.
Muhalefetin
arkasına sığınmaya çalıştığı yoksullar, açlık
sınırında gezenler, işsiz kalanlar, elindekini avucundakini
satanlar ise o
gece sokaklara döküldüler, nereden
buldularsa buldukları silahlarla sağa
sola ateş
ettiler, çılgınca sevinç gösterileri yaptılar.
Muhalefet, özellikle sol kesim ise buna
bir anlam veremiyor.
Hiç verememişti zaten.
Oldum olası bu böyle çünkü.
En yoksullar, en
çok ezilenler,
en çaresizler kendilerine el
uzatan, kendileri
için canlarını ortaya koyanlara değil
de, onları bu hale
getirenlerin arkasında durdu bugüne kadar.
Kanallardan biri bir kadına uzatmış
mikrofonu “Ne derdiniz var?” diye
soruyor.
Kadın veryansın ediyor; “Suriyeliler geldi işimizden
olduk, artık canımızdan bezdik, iş yok, aş yok, para yok, ben böyle
bir şey görmedim bugüne kadar.”
Mikrofonu tutan tekrar
soruyor “Bugün seçim olsa oyunuzu kime
verirsiniz?” diye.
Kadın tereddütsüz cevaplıyor “Ak
Parti.”
Bakın size bazı rakamlar vermek istiyorum;
52 milyon kişi borçlu yaşıyor.
16 milyon kişi yoksulluk sınırında
50 milyon kişi bir hafta tatil yapamıyor
29 milyon kişi iki günde bir et yiyemiyor
14 milyon kişi konut masrafında
zorlanıyor
20 milyon kişi kış ısınmasını
karşılayamıyor
Böyle bir durumda iktidardaki parti “görüşü ne olursa
olsun” sanki orada duramaz gibi geliyor değil mi?
Muhalif kesim “Bu işte bir yanlışlık
var” diye düşünüyor.
Oysa bir yanlışlık yok.
Çünkü o
kesim eğitimsiz, kültürü ve görgüsü gelişmiş
değil, muhtemelen dini yönleri de
hayli güçlü,
otoriteye itaat etmeyi
içine sindirmiş, vatandaş olma bilincini
taşımak yerine teba olmanın
daha elverişli olduğunu düşünüyor.
Sonra bakıyor, bir tarafta kendisine “emek
harcayarak” geçimini
sağlayacak olanaklar vadedenler, diğer
tarafta da zahmetsizce bir şeyler
dağıtanlar. Üstelik bu taraf dindar.
Bu durumda doların fiyatı, faizlerin yüksekliği,
borsanın inişleri çıkışları, enflasyon, devalüasyon, dış
borç bu kesimi hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Oysa muhalifler sanıyor ki fiyatlar
artarsa işsizlik yükselir, döviz patlaması
yaşanırsa yoksul kesimler ayağa
kalkacak.
Tam tersi oluyor. Tek gelir
kaynağı meyve ağaçlarını kesiyor, hayvanlarını satıyor, evine kapanıyor
bu
kesim oyunu yine değiştirmiyor,
bu
sıkıntılar toplumsal bir tepkiye yol
açmıyor.
Buna karşı toplumun diğer
kesimine bakalım.
Özellikle sermaye sahiplerinin, esnaflıktan bir
tık yukarıda kendi işinin
sahibi olanları inceleyelim bir
de.
Tayyip Erdoğan ve
zihniyeti yoksulların
ekonomisindeki krizden dolayı değil
ama zenginlerin ekonomisindeki daralma
nedeniyle ancak gidebilir.
Bu nedenle iktidarın yoksullarla ilgili
bir sıkıntısı yok ve
hiç olmadı olmayacak da.
Zenginlerin ekonomisini iyi yönettiği sürece
oradan da bir sonuç çıkmayacaktır.
Arada kalan kesimdir asıl ezilen ama
sayısal olarak gücü yetmediği için
seçimlerde hep hüsrana uğramaktadır.
ÜZÜLDÜM