ARTIK DAVUTOĞLU'NDAN HESAP SORULMALIDIR
Türkiye bu operasyonu iki yıl önce yapmalıydı.
O tarihlerde “yanlış” Suriye politikasını anlatmaya çok
çalıştık.
Suriye'deki cılız ve etkisiz muhalefetin yerini “dinci/vahşi” IŞİD
örgütü doldurmaya başladığında “Bu musibeti sınırlarımızdan uzak
tutun, bölgeye sızmalarını önleyin” dedik.
O tarihlerde iktidar ve yandaşları “Savaş mı istiyorsun, Türk
askeri Suriye'ye mi girsin, çok istiyorsan sen git, bu milletin
evlatlarını öldüremezsiniz” diye saçma sapan biçimde karşı
çıkıyordu.
Aynı kişiler bugün ise “kahramanlık destanları” üretmeye
hazırlanıyorlar.
Görünün köy kılavuz istemez.
IŞİD terörü bölgeye göz göre göre geldi.
Musul Konsolosluğumuzu işgal ettiler, başta başkonsolos olmak üzere
50'ye yakın vatandaşımızı üç aydan fazla rehin tuttular.
Musul'u IŞİD'e neredeyse armağan ettik.
Oysa daha o gün müdahale edilebilirdi. IŞİD sınırlarımıza kadar
gelemezdi.
Ancak dönemin Başbakanı Davutoğlu “kıymeti kendinden menkul
stratejik derinlik” politikasından taviz vermedi.
IŞİD'li katilleri “öfkeli gençler” olarak niteledi.
Suriye'de tek hedefi “Esad'ı devirmek” olarak belirledi.
Dünya devlerinin bölgedeki çıkarlarını görmeden “ikili oyunlarla”
durumu idare etmeye çalıştı.
Böylelikle batağa battıkça battık. Milyonlarca Suriyeli Türkiye'ye
girdi. Terör örgütleri ellerini kollarını sallayarak sınırımızdan
geçtiği gibi topraklarımızda kendilerine güvenli alanlar oluşturdu.
Türkiye teröre en açık ülke haline getirildi. Bataktan kurtulmak
istedikçe de hırsla bu kez terör örgütlerine destek vermeye
başladık, iç savaşın uzamasına ve binlerce masum insanın ölmesine
dolaylı olarak neden olduk. Rus uçağını düşürerek sınır
güvenliğimizi korumakta aciz duruma geldik.
Diyeceksiniz ki, Davutoğlu bu yanlış politikaları yürütürken saray
müdahale etmedi mi?
Evet etmedi, çünkü ilk başlarda aynı düşünüyorlardı, yanlışlık
görüldüğünde ise iş işten geçmişti, alel acele Davutoğlu görevden
alındı, ama ne çare.
Çok açık bir başka gerçek de şudur ki, Davutoğlu'nun yanlış
politikaları cemaatçi dinci faşist bir darbe kalkışmasına da yol
açmıştır.
Türkiye'nin Davutoğlu'ndan bunun hesabını mutlaka sorması
gerekir.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
OPERASYON BİZİM KOMUTAMIZDA MI KOALİSYON GÜÇLERİNİN KOMUTASINDA
MI?
Medyanın hallerine bakacak olursak “artık sabrımızın sonuna
gelindi ve Türk askeri Suriye topraklarına girdi.”
Oysa bölgede etkin olan diğer tarafların açıklamalarına göre
Türkiye koalisyon güçlerinin ortak operasyonunun bir parçası olarak
görev almış durumda.
Gerçi sonuçlarını birkaç gün içinde elbette alacağız. Bu nedenle şu
aşamada ne kahramanlık destanları yazmanın ne de sanki lüzumsuz bir
operasyon yapılıyormuş havasına girmenin bir anlamı yok.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar yetkilileri operasyonun hem
IŞİD'e hem PYD'ye karşı olduğunu söylüyor.
Buna karşı gelen haberlerde sadece IŞİD'den söz ediliyor.
Eş zamanlı olarak her ikisine de vurulup vurulmadığı meçhul.
Görünen o ki şimdilik bir IŞİD operasyonu yapılıyor. IŞİD'in
bölgedeki hakimiyeti kırıldığında hedef tahtasına PYD oturtulacak
mı?
İşte o zaman ne olacağı konusu da bilinmezler içinde.
Rusya Amerika'ya karşı Türkiye üzerinden bu kartı oynamak
isteyebilir.
PYD konusunda bölgede Türkiye-Rusya-İran-Suriye ittifakı
kurulabilir.
Bu durumda Amerika ile karşı karşıya geleceğiz demektir ki, o zaman
işin içinden “Amerika'ya ağır eleştiriler yapmakla, Biden'i
profilli karşılama yapmakla, küçük düşürmek için Meclis kapısında
bekletmekle” çıkamayacağımız da gerçektir.
Çok hassas günler yaşadığımız kesin.
Önümüzdeki günler beklenmedik başka olaylara yol açabilir, bunu
bilmeliyiz.
ÖNERİ
BÖYLE BİR ORTAMDA MECLİS'İN KAPALI OLMASI ÇOK YAKIŞIKSIZ
Türkiye bir sınır ötesi operasyonda.
Ortaya konan hedefler bir savaşı değil IŞİD belasını defetmeye
yönelik gibi görünüyor.
Ancak hepimiz biliyoruz ki Ortadoğu denen yer bir bataklık, hiç
umulmadık bir anda kendimizi gerçek bir savaşın içinde de
bulabiliriz.
Böyle bir ortamda Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde.
Olacak iş mi?
Meclis Başkanı mutlaka bir çağrı yaparak Meclis'i tekrar
açmalı.
Böyle günlerde halkın temsilcilerinin olayları seyirci gibi
dışarıdan izlemesi kabul edilemez.
Meclis çalışmalı, operasyonu yakından izlemeli ve gerektiğinde
müdahale edecek iradeyi göstermelidir.
Türkiye'nin yaşadığı bu çok önemli günlerde “demokratik hukuk
devleti” olduğumuzu göstermenin yollarından biri de Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin açık tutulmasıdır.
ŞAŞIRDIM
BİDEN'İN GÜLEN İÇİN GELMEDİĞİ ANLAŞILDI
Yandaş medya Amerika Başkan Yardımcısı Joe Biden'in ziyaretinden
önce “Gülen'in iadesi” konusunu çok şişirmişti.
Bu medyaya göre Biden Ankara'da “Gülen'in iadesini konuşacak,
Türkiye de kendisine bu terör örgütü lideriyle ilgili somut
belgeleri elden verecekti.” Biden'i ayağımıza kadar
getiriyorduk.
Ancak bu şişinmeler fos çıktı.
Çünkü Biden yoldayken medyaya verdiği demeçte “Gülen'in iadesi ne
benim ne Obama'nın halledebileceği bir iş değil” dedi.
Biden açıklamasında “Amerika'nın demokratik bir hukuk devleti
olduğunu” da ısrarla belirterek “Bu işlerin kişilerle değil, kurulu
sistemle yürütülebileceğini” sözlerine ekledi.
Türkiye'deki durum ne peki?
Saray “Onlar Gülen'i vermezse ben de onların istediği suçluları
vermem” diyor, diyebiliyor.
Bu sözler Türkiye'de, bilinçsiz, lümpen demokratların çok hoşuna
gidiyor ve sanıyorlar ki iyi bir şey söylüyoruz.
Oysa Erdoğan'ın “ben de onların istediği suçluları vermem” sözleri
Türkiye'nin asla bir hukuk devleti olmadığının da itirafı olarak
algılanıyor demokratik ülkelerde.
Bu arada Biden'ın sadece Suriye ve PYD konusunda Türkiye'de olduğu
da anlaşılmış oldu. Bir gün önce gelen heyetin de belli ki Gülen'le
ilgisi yoktu,
bu nedenle aşırı bir gizlilik ve koruma altındaydılar.
ÇOK GÜLDÜM
GALİBA CEMAAT DEVLETE DEĞİL DEVLET CEMAATE SIZMIŞ
Dinci faşist darbe kalkışması yapan cemaate karşı operasyonlarda
dün flaş bir gelişme yaşandı. 2 bin 847 hakim ve savcı ihraç
edildi.
Bugüne kadar ihraç edilen veya açığa alınanlar hakim ve savcıların
neredeyse yarısını oluşturuyor.
İçişleri Bakanı Efkan Ala açıkladı biliyorsunuz, göreve geldiğinde
81 ilin 74'ünde cemaatçi emniyet müdürü varmış. 7 bin küsur
istihbarat polisinden 6 bin 500'ü cemaatçiymiş.
Sarsılmaz sanılan ordumuzdaki generallerin yarıya yakını cemaatçi
oldukları için görevden alındı, tutuklandı.
70 binin üzerinde kamu görevlisine işten el çektirildi.
Bütün bunlara bakınca “cemaat devlete sızmış” demek yerine “devlet
cemaate sızmış” demek geliyor insanın içinden.
Öyle ya, cemaatçilerin saflığına gelmiş besbelli, örneğin emniyet
müdürleri arasına 7 tane cemaatçi olmayan müdür girmiş her nasılsa.
Biz hâlâ “sıra siyasete ne zaman gelecek?” diye soruyoruz. Sıra
geldiğinde hiç adam kalmayacak, bunu görmüyor muyuz?
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
İYİ HABER ŞU Kİ DARBE ŞOKU ATLATILMIŞ
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dün sabaha karşı Suriye
topraklarında başlattığı operasyon, “darbe” konusundaki bazı
tereddütlerin de giderildiğini gösteriyor.
Bir ay önce, içindeki bir kısım kişilerce yapılmış olsa da, darbeye
kalkışmış bir orduya dış operasyon görevi vermek, tankları, ağır
silahları, uçakları ortaya çıkarmak cesaret işidir.
Ancak görüldüğü kadarıyla iktidar “ordudan gelecek” bir darbe
tehdidinin ortadan kalktığını ya da çok aza indiğini kabul
etmiş.
Görünürde bir “sınır ötesi operasyon” olsa bile Suriye topraklarına
girilmesi, askere büyük güç ve moral kazandırmıştır.
Askerin “asli görevini” yapıyor olması kamuoyunda da “kırılmış
dökülmüş itibarı” tamir etmeye yarayacaktır.
Aynı şekilde güçlenen ve silahlarını da kullanmaya başlayabilen
askerin “bir daha darbeye kalkışmayacağının” kabul edilmiş olması
darbe sonrası normalleşmenin önemli bir adımıdır.
BUNU YAZMAK GEREK