Burak Göral Sözcü Gazetesi

Bir zamanlar Berlin’de...

“Sarışın Bomba”, hem orijinal ismiyle hem de fragmanıyla hafif bir aksiyon gibi gözükse de, öyle değil…  Hem edebiyatta hem de sinemada, ajan gerilimleri her daim dünyanın ilgisini çeker. Birbirinin arkasından...

29 Temmuz 2017 | 120 okunma

“Sarışın Bomba”, hem orijinal ismiyle hem de fragmanıyla hafif bir aksiyon gibi gözükse de, öyle değil…  Hem edebiyatta hem de sinemada, ajan gerilimleri her daim dünyanın ilgisini çeker. Birbirinin arkasından iş çeviren uluslararası istihbarat birimlerinin sürekli birbirlerini atlatarak bilgiye ulaşmaya çalışan, gerektiğinde bütün gidişata etki eden ajanlar elbette izlemesi keyif veren maceralara yol açmaktalar.
“Sarışın Bomba” ya da orijinal adıyla “Atomic Blonde”, afişi ve fragmanıyla seksiliğini ön plana çıkaran bir kadın ajanın bol aksiyonlu macerası gibi bir izlenim verse de, önümüzde enikonu heyecanlı ve gerilim dozu yüksek bir ajan hikayesi var. İngiliz ajan Lorraine’in 1989’da, içinde neredeyse her ülkenin ajanlarının cirit attığı Berlin’de verdiği bir hayatta kalma mücadelesini konu alıyor film.

Beklentiniz, geçtiğimiz aylarda ikinci filmiyle ilgi çeken “John Wick” gibi bir ‘hepsini öldür’ filmi olabilir ama bir John Le Carre romanı gibi yazılmış dişi bir Jason Bourne karakteri Lorraine’inki.
Ana hikaye basit. Bütün ajanların gerçek kimliklerinin sahteleriyle bir arada olduğu bir liste sözkonusu. İngiliz istihbaratı MI6’nın en güvendiği ajanlarından biri olan David Percival Doğu-Batı Berlin arasında, bu listenin peşine düşmüştür. Ancak Ruslar, Almanlar ve Amerikalılar da listeyi ele geçirmeye çalışırlar ve Lorraine de MI6 tarafından durumu kontrol edip sonuçlandırması için görevlendirilir. Çünkü görünürde listeyi kimseye yar etmeye niyeti olmayan ve çift taraflı çalışan gizemli bir ajan da vardır…

İlk “John Wick” filminin ortak yönetmeni David Leitch, bu ilk solo performansında ana karakterinin etrafında daha sağlam bir hikaye kurmayı amaçlamış. Karşımızda elbette biraz da uyarlandığı grafik romandan da kaynaklı olarak John Wick’ten biraz daha fazla kendisini gösterebilen bir karakter var. Lorraine işinin ehli, sağlamcı ve mesleğinin tüm risklerinin farkında olan zeki bir kadın. Erkeklerin baskın olduğu bir dünyada geçlü bir feminist reflekse sahip ve biseksüel. Erkek ajan filmlerinin asla denemeye cesaret edemedikleri bir alana da rahatça giriyor yani.
Başından sonuna aksiyonla yürüyen bir yapıdan ziyade, hikaye bazlı ilerleyen bir yapıyı tercih eden yönetmen, şiddet içerikli aksiyon sahnelerinde küçücük, çok ince bir mizah duygusu katmayı da başarıyor. Soğuk savaş dönemini anlatan klasik ajan filmlerinin yeni bir tezahürünü deniyor adeta. Hem haz veren teknik numaralar çekiyor, hem hikayeyi dağılmadan yürütüyor hem de soğuk savaş dönemlerinde geçen ajan filmlerine meraklı olanlara karizmatik bir karakter sunuyor.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
İçimizdeki çocuğu korumak 04 Ağustos 2018 | 131 Okunma Altıncı filmde ve hâlâ çok iyi 28 Temmuz 2018 | 143 Okunma 10 yıl sonra tekrar Mamma Mia! 21 Temmuz 2018 | 2.182 Okunma Uzun ince bir binadayım! 14 Temmuz 2018 | 88 Okunma Boyu küçük, işlevi büyük bir kahraman! 07 Temmuz 2018 | 87 Okunma