“Bu ilk futbol yazım değil… İlk futbol
yazımı gazeteciliğe başladığım yıl yazmıştım…
Doğrusunu isterseniz ben futboldan pek anlamam…
Zaten futbol yazım da futbolla ilgili
değildi…
O gün spor muhabirlerimizin
yarısı Meclis’te siyaseti izlemeye, kalan yarısı
da ekonomi haberi bulmaya gittiklerinden, yazı işleri
müdürü beni 19 Mayıs Stadı’ndaki maça gönderdi, ben tıfıl
polis muhabiriydim…
Eğer kaleci çekip hakemi
vursaydı, o iş tam bana göre olacaktı…
Ama
kimse kimseyi vurmadı…
Oturup maça dikkatlice
baktım…
Maç bitti, gazeteye döndüm, kafam
karışık… Aklımda tek kalan, diyelim ki 3-2 gibi bir garip
rakam…
Ama kimin 2, kimin 3 olduğunu
bilmiyorum…
*
İlk futbol yazım şöyle
başlıyordu:
‘‘Bir bahar
akşamıydı…’’
Peşine, topun bir vuruşla mavi
gökyüzüne doğru yükselişini ‘‘Yalnız bir yolculuğun acı
gidişi’’ diyerek ekledim. Topu yere indireceğim ama, sonra ne
yapacağım?..
Müdür haberimi okuduğunda
kızdı:
‘‘Bu ne?..’’ dedi.
‘‘Bu ne?.. Hani takımlar, hani maç, hani goller, hani
dakikalar, hani hakem, hani stat, hani seyirci?..’’
‘‘……..!’’
‘‘Peki bu ‘yaban
kazı’ ne arıyor yazıda?..’’
‘‘……..!’’
‘‘Hadi yine o neyse. Ben
hiç ‘Bulutlara asılı kalan hüzünlü top’ diye bir şeyi
asla duymadım.’’
‘‘……..!’’