29 Ekim ve 10 Kasım’da Cumhuriyet ve Atatürk
için sokağa çıkan, eylem yapan, Anıtkabir’e koşan milyonlar,
Cumhuriyete ve Atatürk’e bağlılıkları üzerinden siyasal, toplumsal,
kültürel tercihlerini haykırdılar aynı zamanda. Bu eylemler, anma
törenleri, kutlamalar; tarihsel, simgesel, duygusal boyutları
yanında, halkın siyasallaştığını da kanıtladı bir kez daha. Hem de
doğru yönde, olgun bir tavırla.
Toplumun geniş kesimlerinin, farklı sınıf ve katmanlarının,
iradelerini ve beklentilerini alanlarda yansıttığı bir dönemde,
siyasetin halen, yeterince toplumsallaşmadığı, halkın gündemini
yakalayamadığı görülüyor. Nitekim bu durum sadece kamuoyu
yoklamalarına değil, yurttaşların tepkilerine, öfkelerine de
yansıyor. Özellikle ana muhalefet partisine oy veren yurttaşlar
arasında, en azından şimdilik, Mart 2019’daki yerel seçimlerde
“sandığa gitmeyeceğim” diyenler olduğu gözleniyor. Eskilerin
deyişiyle seçim sath-ı mailine girildiğinde, bu sayı azalacaktır.
Seçmen bir umut gördüğünde, sandığa koşacaktır. İktidara demokratik
bir ders verme umudu belirdiğinde, sandık başına gidecektir. Ama
yine de bu tepkinin üzerinde durmakta yarar var.
Şöyle ki; hem Atatürk’ün partisi olduğu, hem en eski parti olduğu,
hem Cumhuriyeti kuran parti olduğu, hem parti içi demokrasiyi dört
dörtlük olmasa da, öteki partilere oranla daha fazla işlettiği, hem
de ana muhalefet partisi olduğu için, muhalif seçmen, CHP’ye oy
versin - vermesin, CHP’deki gelişmeleri yakından izliyor. Medya da
öyle. Cumhuriyetçi, halkçı, emekçi cephede konumlanan meslek
kuruluşları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri de öyle.
CHP’nin solundaki siyasi partiler de öyle. Bu durum, hem CHP’nin
sorumluluğunu, üstündeki baskıyı artırıyor, hem ona yeni olanaklar,
seçenekler sunuyor. Mesele sadece aday isimleri
mi?
Ne var ki, mevcut tabloda ana muhalefet, nasıl bir yerel yönetim
modeli önerdiğini konuşmuyor. Hem mevcut r...