Türkiye’nin Rusya’dan aldığı ve ilk teslimatı bu yıl yapılacak
olan S-400 füzeleri, ABD ve NATO’nun Türkiye’ye yönelik tehdit,
şantaj, hakaret içeren tepkilerinin önemli nedenlerindendir. Gerek
doğrudan, gerek NATO eliyle Türkiye’de nüfuz sahibi olan ABD;
sadece silahlı kuvvetler üzerinde değil, siyasetten bürokrasiye, iş
dünyasından akademiye, medyadan sendikalara dek her alanda,
kurumsal ve örgütlü bir etkiye sahiptir. O nedenle, tüm tonlarıyla
Türk sağının, merkez sol siyasetçilerin, yüksek rütbeli
komutanların, bürokratların, diplomatların, uluslararası ilişkiler
uzmanlarının büyük bölümü için NATO dokunulamaz, sorgulanamaz bir
örgüttür. NATO, kısık sesle eleştirilse de, faydasının zararından
çok olduğu söylenir. Oysa gerçek tam tersidir.
NATO; kurucu anlaşmasına bakılarak, ittifakın basın bültenleri
okunarak, anlaşılamaz. Soğuk Savaş dönemi kavramları ve
yaklaşımlarıyla açıklanamaz. Kimilerinin sandığı gibi, sadece bir
savunma-güvenlik örgütü olarak görülemez. NATO, askeri boyutunun
ötesinde politik, ideolojik bir örgüttür. ABD emperyalizminin
baskı, saldırı, işgal aygıtıdır. 1952’de ittifaka üye olan
Türkiye’nin, SSCB ve komünizm tehdidinden NATO tarafından
korunduğuna inananlara, şunları anımsatmak gerekir: NATO’ya üyelik
başvuruları reddedilen Türkiye’nin, ancak Kore’de Mehmetçiğin
kanını akıtarak NATO’ya üye alınmasını. Yapımına 1951’de başlanan,
1954’te hizmete açılan İncirlik Üssü’nde Türkiye’nin bilgisi
dışında, Türkiye’yi tehlikeye atacak çapta çevrilen dolapları.
1960’taki U-2 casus uçağı krizini. 1962 tarihli füze bunalımını.
1964’teki Johnson Mektubu’nu. 12 Mart 1971
muhtırasına verilen ABD desteğini. 1971’de ABD baskısıyla
yasaklanan haşhaş ekimini. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle
konan ABD ambargosunu. 12 Eylül 1980 darbesinde ABD’nin rolünü.
Hemen sonrasında ABD destekli Türk-İslam sentezini, 24 Ocak
kararlarını, “ılımlı İslam” projesini. 1984’ten
itibaren...