“Tarihimizle yüzleşelim”, “geçmişimizle hesaplaşalım” gibisinden
sözler, bir zamanlar numaracı Cumhuriyetçilerin ve FETÖ’cülerin en
sevdiği laflardı. Darbeye kalkışan, Meclis’i bombalayan, halkın
üzerine tankla yürüyen, 251 yurttaşı şehit eden bir terör örgütünü,
uzun süre “hizmet hareketi”, “emekli vaizin liderlik ettiği
cemaat”, “sivil toplum kuruluşu” olarak
pazarlamışlardı. Cemaatin kanallarına çıkar, gazetelerinde yazar,
Abant’ta toplanır, bol bol sivil toplumculuk oynarlardı. Demokrasi,
özgürlük, insan hakları nutukları atarlardı.
Atatürk’e, Cumhuriyete, Kemalizme söverlerdi. O
günler iktidar blokuyla aralarından su sızmazdı. FETÖ’cülerin
beslediği bu zevat, eğitim ve sağlık kurumlarından holdinglere,
medya organlarından bürokrasiye, işçi sendikalarından spor
kulüplerine dek geniş bir alana yayılan örgütün gücünü, aldığı dış
desteğin çapını, mali kaynaklarının çeşitliliğini hiç
sorgulamazdı.
Ne zaman ki, 15 Temmuz 2016’da FETÖ darbeye kalkıştı, Türkiye o
zaman gerçeği anladı. Arkasına emperyalizmi alan, bir darbe
girişiminin ötesinde, Türkiye’yi işgal etmek, iç savaş çıkarmak
için programlanan darbecilerin siyasette, iş dünyasında,
sivil-asker bürokraside nasıl örgütlendiklerini öğrendi. Peki,
geçen sürede darbecilerle hesaplaşmak, bir daha darbe yaşamamak
için gerekli dersler çıkarıldı mı? Tarihsel muhasebe yapıldı mı?
Siyasal ve toplumsal özeleştiri verildi mi? Birlikte
tartışalım...
Birincisi; darbecilerle mücadele için etkin ve yetkin bir hukuk
sistemi, tarafsız ve bağımsız bir yargı düzeni, halka güven veren,
hızlı, saygın bir adalet mekanizması şart. Bu olgunluğa ulaşmış bir
hukuk devleti, Batı’nın hukuk ve insan haklarını gerekçe gösterip,
Türkiye’nin içişlerine karışmasını da baştan engeller.
İkincisi; devlet yönetiminde, bürokraside ehliyeti, liyakati,
Cumhuriyete, millete sadakati, hukukun üstünlüğüne bağlılığı esas
al...