Türkiye yıllardır, anaokulundan üniversiteye dek eğitimi,
öğretimi tartışır durur. Eğitim-öğretim kurumlarındaki sayısal
artışın niteliğe yansımadığı konuşulur. Eğitime ayrılan bütçenin
azlığından yakınılır. “PISA” olarak bilinen, OECD tarafından üç
yılda bir yapılan uluslararası öğrenci değerlendirme sınavı, Milli
Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı sınavlar, üniversiteye giriş sınavları
hep öğrencilerin temel bilimlerdeki, Türkçedeki başarısızlığını
kanıtlar. Bunun diğer kaçınılmaz sonucu, üniversitelerimizin dünya
sıralamasındaki geriliğidir. Çünkü ilköğretimde başarısız olup
yükseköğretimde başarılı olmak, olanaksızdır.
Bu tablo, eğitimde - öğretimde aklı, bilimi dışlayan, eğitimi -
öğretimi hurafelerle dolduran, piyasa öznesi haline getiren,
özelleştirmenin önünü açan siyasetten bağımsız düşünülemez. Eğitim
- öğretimin bilimsel, halkçı, laik, aydınlanmacı, kamucu, toplumcu,
eşit, ücretsiz, karma olmasını savunmak, nasıl sadece bu alana
ilişkin tavrı değil, aynı zamanda ideolojik bir tavrı yansıtıyorsa,
bunun tersi de geçerlidir. Yani, aklı ve bilimi dışlayan,
Atatürk ve Cumhuriyeti yok sayan, “siyasi arka
bahçesi” olarak gördüğü okulların sayısını çoğaltmayı önceleyen,
eğitim - öğretimi piyasalaştıran, okulu işletme, okul müdürünü
şirket yöneticisi, öğrenciyi müşteri, öğretmeni pazarlama elemanı
olarak gören zihniyet de, ideolojiktir. Eğitimin amacı
nedir?
Eğitim, insanın insanlaşması sürecinin temelidir. İnsanın kendini
gerçekleştirmesinin, inşa ve ifade etmesinin birincil yoludur.
Soran, sorgulayan, eleştiren, araştıran insan yetiştirmeyi amaçlar.
İtaat eden değil, itiraz eden; boyun eğen değil, karşı çıkan; biat
eden değil, hakkını arayan; bakan değil, gören; bencil değil
toplumsal sorumluluk sahibi bireylerin yetişmesi, eğitimle
sağlanır.
Eğitim bir üstyapı kurumudur....