Türkiye ve ABD; her ne kadar Müşterek Harekât Merkezi kurulması
konusunda anlaşsa da, sonrasında iki ülke askerleri Suriye’de,
Fırat Nehri’nin doğusunda ortak devriyelere başlasa da, kimse
ABD’ye güvenmiyor. ABD’nin güvenli bölgeyi Türkiye’nin çıkarları
için değil, PKK terör örgütünü korumak için istediğini biliyor. O
halde Türkiye, niçin ABD ezberlerini bozamıyor? ABD’nin, Türkiye’yi
oyaladığını, kandırdığını bildiği halde, ABD bağımlılığından
kurtulamıyor?
Yanıtı zor bir sorudur bu. Hakkıyla cevaplandırmak için, 2. Dünya
Savaşı’nın bittiği döneme uzanmak gerekir. İktisadi, siyasi,
toplumsal, kültürel, askeri, bürokratik boyutları vardır.
Türkiye’de, ABD’yi eleştirmenin, emperyalizme karşı durmanın bedeli
ağırdır. ABD nüfuzu o denli güçlüdür ki, ABD’nin gücünün
aşındığını, hegemonya kabiliyetinin zayıfladığını, ekolojik
hâkimiyetinin gerilediğini söylemek bile, cesaret ister. Oysa Soğuk
Savaş’ın bitiminden 10 yıl sonra, ABD kendisini gücünün zirvesinde
hissettiği dönemde, gerilemeye başlamıştır. Kendisi zayıflarken,
başta Çin ve Rusya, en büyük rakiplerinin yükselişini de
önleyememiştir. ABD’nin Kürdistan planı
ABD’nin, Ortadoğu’da Kürt devleti kurma planı, 1960’lara uzanır.
ABD; Türkiye’nin taraf olduğu tüm ikili ve çok taraflı
uyuşmazlıklarda, sorunlarda hep karşı tarafın yanındadır. PKK ve
FETÖ başta olmak üzere, Türkiye’nin mücadele ettiği tüm terör
örgütlerinin arkasındadır. Ege’de, Kıbrıs’ta, sözde soykırım
iddialarında, Doğu Akdeniz’de, karşı saftadır.
Johnson mektubundan silah ambargosuna, Muavenet
zırhlısının vurulmasından darbelere verdiği desteğe, Süleymaniye’de
Mehmetçiğin başına geçirilen çuvaldan Türk ekonomisini zayıflatmaya
yönelik hamlelerine dek onlarca örnek bir çırpıda sıralanabilir.
Türkiye’ye yönelik düşmanlık listesi kabarıktır...
ABD, Türkiye’yi bir Avrupa ülkesi olarak görmemiştir. Bunun sadece
siyasi, coğrafi, tarihsel, kültürel nedenleri y...