Kurtlar Vadisi’nin “Konseyi” 1983 yılında Baron Mehmet Karahanlı tarafından kuruldu. Her bir suç örgütü üyesinin farklı sorumluluklara sahip olduğu konsey, 2003 yılında Türkiye’nin yıllık millî gelirinin yarısı kadar bir parayı kontrol ediyordu ve çökertilmesi için istihbaratçı Ali Candan, Kamu Güvenliği Teşkilatı’nın (KGT) lideri istihbaratçı Aslan Akbey tarafından yüzünü ve kimliğini değiştirip Polat Alemdar ismiyle mafyanın içine sızacağı ve yükselerek en sonunda konseyi çökerteceği, “Kurtlar Vadisi Operasyonu” isminde bir görev aldı. Polat Alemdar, 2005 yılında Karahanlı’nın ölümünün ardından konseyin yeni baronu oldu ve konseyi çökertti.
Şimdi gelelim iki konseye! Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi’yi dün okudunuz mu? Ben okudum ve “konseyler” arasında sıkıştım. Biz Selvi’nin yazısına dönelim. Okumadıysanız “Ekrem İmamoğlu iki konsey kurmuş” başlıklı yazısını size özetleyeyim:
“İmamoğlu, cumhurbaşkanı olmak amacıyla para ve gücü siyasi liderliği altında toplamak için bir model oluşturmuş. Edindiğim bilgilere göre iki ayrı ‘konsey’ kurmuş. Birinci konsey tam da Putin’in oligarklardan oluşturduğu bir konsey. Yani paranın yönetimi için ‘iş insanlarından’ oluşan bir konsey kurmuş. Sakın bunu yolsuzluk olaylarına karışan işadamlarından oluşan yapıyla karıştırmayın. Onların daha üstünde bir yapılanma. Bu konseyin TÜSİAD çapındaki iş insanlarından oluştuğu söyleniyor. Bunun amacı Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı olması için küresel sermaye ile işbirliğini sağlamak. Küresel sermayenin gücünden yararlanmak. İkinci konseyin ise siyasi olduğu söyleniyor. ‘Siyasi konsey’; bunun belediye başkanları, CHP yönetiminde bulunan bazı isimler ile küresel çapta bağlantıları olan siyasetçiler ve danışmanlardan oluştuğu ifade ediliyor. Siyasi konseyin amacı Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı için küresel çaptaki güç odakları ile işbirliği yapmak. Yabancı ‘think tank’ kuruluşları, küresel örgütler ve karar verici mercilerle ilişki kurmak.”
Bu yazı beni 26 yıl öncesine götürdü.
Tarih 18 Nisan 1999.
Fazilet Partisi’nin (FP) genel seçimlerde oyu yüzde 15’e düştü. Refah Partisi döneminde başlayan gerginlik artık gün yüzüne çıkmıştı. 14 Mayıs 2000 tarihinde FP kongresinde bir ilk yaşanmış ve ‘Yenilikçi Hareket’ Recai Kutan’a yani Erbakan’a karşı Abdullah Gül’ü aday göstermişti. Delegeler 633 oy verdikleri Kutan’ı genel başkan seçmiş ama Gül’e de 521 oy vererek mesajı vermişti: “Ak Saçlılar’a (Erbakan ve arkadaşları) saygımız büyük ancak gençleşme şart…” Fazilet içinde saflar netleşmişti! Erdoğan’ın kongreye yolladığı mesaj netti: “Sizler, 2000’li yılların demokratikleşmesinde, insan haklarının temininde, özgürlüklerin tesisinde ve savunmasında, hukukun üstünlüğüne dayalı çoğulcu ve katılımcı bir sistemin kurulmasında Türkiye’nin teminatısınız.” Herkes ayakta alkışlıyordu! Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının ‘yeni muhiti’ liberallerin yanıydı. İş dünyasıyla görüşmeler başlamış, ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarıyla toplantılar yapılmıştı. 24 Ekim 1999’da avukat Münci İnci’nin Çatalca Durusu’daki çiftliğinde ‘brunch’ yapıldı, aralarında Yalım Erez, Nazlı Ilıcak, Emin Şirin, Erol Mütercimler gibi isimlerin olduğu bir grupla fikir alışverişi yapıldı… Sonra da Bülent Eczacıbaşı’nın Yeniköy’deki evinde Feyyaz Berker, Ömer Sabancı, Tuncay Özilhan gibi isimlerin nabzı yoklandı! 14 Ağustos 2001’de de AKP kuruldu. Saadet Partisi, Milli Görüş’ün, AKP ise ‘Yeni’nin merkezi oldu.