Aynı hafızanın çocukları olarak, tükenmişliği derinden
yaşıyoruz.
Nelere tanık olmadık ki son
yıllarda…
Her karmaşadan, birilerinin beslendiğini gördük.
Milletimizin, devletimizin, bayrağımızın adının tartışmaya
açıldığını gördük.
Cemaat-tarikat adı altında örgütlenmiş bir takım çıkar gruplarından
icazet almanın, devletten itibar almaya yaradığını gördük.
İslam’ın en temel değerlerinin; liyakatin, adaletin, merhametin,
hoşgörünün yerle bir edildiğini gördük.
Bakanların; kardeşlerinin, akrabalarının devletin en üst
makamlarına bir bir yerleştirildiğini gördük.
Türk siyaset sahnesi içler acısı; korkunç bir düzensizlik ve
gürültü hâkim.
Herkesin birbirini teröristlikle veya teröriste yataklıkla itham
ettiği bir meclis tahayyül edilebilir mi?
Her üç beş ayda hatta haftada ve hatta aynı gün içinde; kendi
söylemleriyle, fikirleriyle, beyanlarıyla ters düşen liderler,
siyasetçiler olabilir mi?
Bu hal Türkiye’nin iç, dış, iktisadi, siyasi, mali, hukuki,
kültürel her türlü politikasını, son dakikalara mağlup girmiş
takımın doldur boşaltlarına çevirmiş durumda. Bu durum halka da
yansıyor. Durup bir düşünmeden, soluklanmadan, topa basmadan,
nerede olduğumuzu, ne durumda olduğumuzu, hedeflerimizi,
kayıplarımızı, kazançlarımızı düşünmeden; sloganlarla, hamasetle,
çığlıkla, partizanlıkla, tarafgirlikle, bölerek, parçalayarak,
hakaret ederek yol bulmaya çalışıyoruz. Böyle bulacağımız yoldan
bir yol olmaz!
TÜRKİYE MERKEZİNİ ARIYOR
Türkiye artık bir oyun kurucuya yani merkeze ihtiyaç duyuyor.
Zira şu durum hep göz ardı edildi. Halatı iki ucundan çekenler, her
iki uçtaki marjinaller… Toplamda yüzde beş bile etmeyen bu
marjinallerin öfkesi, doymazlığı tüm topluma yansıyor veya
yansıtılıyor. Oysa Türkiye’nin çok büyük çoğunluğu halatın
merkezindedir. Türkiye’de siyaset, halatın ucundan yapılıyor ve
merkezi kendine doğru çekmeye çalışıyor. Bu da halatı kopma
noktasına getirmiş durumda.
Halatın merkezindeki sağduyu sahibi ezici çoğunluğun esasen talebi,
cumhuriyet değerlerini ve Atatürk’ün akılcı düşünce sistemini esas
alan, laik, demokratik, hürriyetçi, siyasal İslam’dan uzak ve fakat
Anadolu İslam’ını bilen, yüksek insani duyarlılığa sahip, halkın
refahını artırmayı öncelik edinen, teknik zekâya önem veren ve
milli iradeyi tümüyle ve adaletle temsil edecek, denge-fren-denetim
mekanizmalarıyla güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi yeniden
inşa etmeye hazır olan, kararlı bir “yeni merkez siyasetin” ortaya
çıkmasıdır.
Bu noktada şu soru önemlidir: Ortaya çıkacak yeni siyasal
düşüncenin, önceki örneklerdeki hataya düşmemesi ve kaçınılmaz
görünen sona ulaşmaması için, nasıl bir kurguyla ortaya çıkması
gerekir?
Toplum yaşamında şu veya bu nedenlerle uzun yıllar boyunca genetik
kodlara işlenen eğilimler, bir süre sonra, iklimin değişmesiyle
birlikte, kendi genlerinden gelen eğilimlere sarılmakta ve maalesef
ihtiyaçla ortaya çıkan “eğilimlerin birlikteliği” projesinin
çökmesine neden olmaktadır.
Bunun önlenmesi için iklimi oluşturan unsurların; yenilenmesi,
geliştirilmesi ve dönüştürülmesi gerekmektedir.
Bunu başarmak için de o iklimin unsurlarının doğru bir strateji,
politika ve hedefle oluşturulması, vazgeçilmez koşuldur.