İnsanı insan kılan vicdanıdır. Bu içsel güç, ahlak ve etik
kavramlarının kaynağıdır. Kişiye iyiyi ve doğruyu yapma yükümlülüğü
getirir. Bir başka ifadeyle ahlaki otoritedir. Adalet ölçümüz de
diyebiliriz.
Peki, her vicdan aynı tutum içinde işler mi? Kur'an'ın ifadesiyle
söyleyelim, doğası bozulmuş, kirlenmiş bireylerin hakikat
karşısında tutumları şudur: “…hainlik, zulüm ve böbürlenme yüzünden
karşı çıktılar. Oysa vicdanları/öz benlikleri onun doğruluğuna
kanaat getirmişti.”/Neml724)
Eskilerin “mâşeri vicdan” dedikleri toplumsal vicdan ise haktan ve
hakikatten yana en güçlü sestir. Çoğu zaman bilincimiz dışında bizi
yönlendirir. Tüm bireyleri içine alır, eşitlik sağlar. İnsanlığın
ortak kararı, ortak sesi olan mâşeri vicdan, bir denge
yasasıdır.
Öyle ki hükümler nereden gelirse gelsin; devlet, hukuk, yasa, örf
vs. insanlığın vicdanında karşılık bulmuyorsa, orada hak ve hakikat
yoktur. Olamaz. Zira hak ve hakikat, vicdanın ölçütleriyle asla
çatışmaz. Bilakis aynı zeminde buluşur. Vicdan, hakka doğru, haktan
yana çalışır. Vicdan bir terazidir, onu kullanmayanları, o, eninde
sonunda yakar.
Toplum vicdanını ayakta tutacak kişiler, en başta
entelektüellerdir. Ünlü oryantalist Edvard Said; “Ben
entelektüellerin; zayıf olanların ve temsil edilmeyenlerin safına
ait olduğundan eminim” der. Ben de diyorum ki kalem tutan eller,
her daim hakkı ve haklıyı tutup kaldırandır; kaldırmalıdır, ne
pahasına olursa olsun…
AYDININ SAĞCISI SOLCUSU OLMAZ