“Eğer kullarım, Ben’i, sana soracak olurlarsa, Ben gerçekten
onlara çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp, yakardığı
anda cevap veririm. Hadi onlar da, bana karşılık versinler, bana
inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler.” Bakara/186
“Gerçek şu ki insanı yaratan Biziz ve ona nefsinin ne fısıldadığını
biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.” Kaf/16
“Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka velilere uymayın.”
Araf/3
“Gözünüzü açın, kendinize gelin! Arı duru/halis din yalnız ve
yalnız Allah’ındır. Ondan başkasını veliler edinerek, ‘biz onlara,
bizi Allah’a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk
etmiyoruz.’ diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah, onlar arasında,
ayrılığa düştükleri konuda hükmünü verecektir. Şu bir gerçek ki,
Allah, yalancı ve nankör kişiyi hidayete erdirmez.” Zumer/3
Kur’an-ı Kerim’e inanan bir müminin, yukardaki ayetler üzerinde
hassasiyetle düşünmesi gerekir. Yüce Allah, kulu ile arasında bir
mesafe olmadığını ve hiç kimsenin aracı olamayacağını açık seçik
beyan ediyor.
Bir Müslüman, sadece O’na inanır ve sadece O’ndan yardım diler.
“Yalnızca sana ibadet ederim ve yalnızca Sen’den yardım dilerim”
(Fatiha/5) ayetiyle, her namazda, tekrar tekrar Rabbine söz veren
bir müminin, dünyevi ve uhrevi alanda kişilerden medet umması
yukardaki ayetlerle yüzleşildiğinde büyük bir çelişkidir. FETÖ
hadisesi; cemaatleşen tarikatların “Şeyhine, Rabbinden daha fazla
itaatkâr olmayan kişi mürit olamaz” ya da “Şeyhin önünde, gassalın
elindeki meyyit gibi ol” düsturlarının, müritlerini son kertede ne
hale getirdiğini gösterdi. SORUMLULUK DEVREDİLEMEZ
Tarikat ve cemaatlerdeki yozlaşma tartışılmadıkça, Müslümanların
sorunları bir boyutuyla hep akamete uğrayacaktır. Holdingleşen,
siyasete yön vermeye çalışan, pek çok yönüyle tatmin (!) aracına
dönüştürülmüş, İslam’ın kurucu kavramlarıyla ters düşerek (en başta
adalet ve liyakati hiçe sayarak) kendilerini tahkim etmeye çalışan
bu oluşumların İslam...