“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
Tarihi “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Etmezdi Mehmet Akif, etmezdi… Samimiyetsiz, menfaatleri her şeyden
önce gelen “vaad etmeseydi Allah cenneti/ O’na bile secde
etmezlerdi“ dediklerin yüzünden tüm çektiklerimiz… Ancak her
dönemde yaşadığı benzer hadiselerden asla ders çıkarmayan ve
birbirleriyle uğraşmaktan başını kaldırmaya mecali kalmamış bir
buçuk milyarlık Müslüman dünya bunun hâlâ farkında değil.
İslam Konferansı’nda 57 İslam ülkesi var, tamamı birbiriye
kavgalı.
Her devlet içinde varlıklarını koruyan farklı mezhepler, medreseler
de aynı durumda.
Hepsi de “en iyi Müslüman benim“ diyor.
Bir de bunlara etnik kimlik kavgaları eklemlenince; parçalandıkça
küçülen, küçüldükçe sömürülere daha da açık hale gelen bir coğrafya
ortaya çıkıyor.
Evet, niye ibret alınmadı?
İbret, basireti gerektirir çünkü…
Derin bir görüş ve kavrayış içinde uzağı görme yetisi ister.
Tarihin bir yerlerine takılıp kalmadan, yaşamın içinden geleceğe
projeksiyon tutmayı gerektirir.
Farklı tecrübeleri, aklın ışığında okumayı ve aydınlanmayı şart
kılar.
Kelimenin etimolojisinden hareketle söyleyelim, aynı kökten gelen
ibret ve basiret (mubsiran) aydınlanmayla doğrudan ilgilidir.
SAPARE AUDE
Tembellik ve korkaklık nedeniyle insanların çoğu kendi
rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar diyen Kant, “Sapare Aude“
diye haykırmış!
Ey Müslüman Dünya, yeter; ‘ergin olamama’ hastalığından kurtul ve
“aklını kendin kullanmak cesaretini göster!”
Yeter; bir mirasyedi gibisin; elinde ne varsa yok ettin.
Oku emrini hiçe saydın.
İçi boşaltılmış davranışlardan öteye geçmeyen şekilciliği baş tacı
ettin.
Cahiliyenin siyasi ve kültürel değerlerini, İslam’ın evrensel
değerlerine yeğledin.
Topraklarının altını da üstünü de bozguna uğrattın.
Sultanlarının, tiranlarının bitmez hırslarına göz yumdun, aileleri
yerinden yurdundan ettin. Yeryüzünde adaleti, hakkaniyeti, sevgiyi
ve merhameti ayakta tutun, diye bağıran dinini; sarığa, sakala,
kadına düşmanlığa, fakirliğe, yoksulluğa, bağnazlığa, mezhepçiliğe
mahkûm ettin.
Yeter artık; “bilmeye ve bilgiyi akıllıca kullanmaya cesaret
et.”