Hz. Peygamber'i çağdaşlarından ayıran, ne sakalıydı ne kıyafeti… Bulunduğu kültürün insanı olarak, o coğrafyada, diğer insanlar nasıl yaşıyorsa öyle yaşadı. Tek bir farkla, Kur'an-ı Kerim'in emrettiği ahlakı da hayatına taşıdı…
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek kanadını bir
dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi huzuruna çağırtır
ve “Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?” diye
sorar.
Derviş kendini şöyle savunur: “Sultanım, ben bu kuşu avlamak
istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de
bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım
sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner, “Bak, bu adam da haklı. Sen
niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını
savunabilirdin. Şimdi oturmuş kolum kanadım kırıldı diye şikâyet
ediyorsun” der. Kuşun kendini savunması Hz. Süleyman'ı da şaşırtır:
“Efendim, ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı
olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez,
bunlar Allah'tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
HAK VE ADALETLE İCRAAT
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder. Ancak bu emre kuş itiraz eder: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır. “Neden?” diye sorar Hz. Süleyman. Kuş nedenini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın! Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
Hz. Peygamber'i çağdaşlarından ayıran, ne sakalıydı ne kıyafeti… Bulunduğu kültürün insanı olarak, o coğrafyada, diğer insanlar nasıl yaşıyorsa öyle yaşadı. Tek bir farkla, Kur'an'ın emrettiği ahlakı –buna evrensel ahlaki ilkeler de diyebiliriz- hayatına taşıdı. Savunduğu hiçbir değeri çiğnemedi. Sadece Peygamber olarak değil, devlet başkanı olarak uyguladığı her icraatının temeline, hak ve adaleti koydu.