Ülkemizde yaklaşık doksan bin cami ve bu rakamın
üzerinde hizmet veren görevli var.
Her hafta cuma hutbelerini milyonlar dinliyor.
Üç beş kişi bir araya gelse, sohbet dönüp dolaşıp dine
getiriliyor.
Medya da, yeterince dini konulara yer ayırıyor.
Tabir caizse, din ile yatıyor, din ile kalkıyoruz!
Buraya kadar tamam…
Peki, sonuçtan memnun muyuz?
Belki de soruyu şöyle sormak gerekir: Nasıl bir din
anlayışı insanlıkla buluşuyor ki, ortaya çıkan
tablodan Diyanet İşleri Başkanları (eskisi-yenisi) ve
ilahiyatçı profesörler dahi şikâyetçi!
O halde sorun nerde?
Dinde mi, anlatanlarda mı?
Yoksa söylenenler doğru da, halkta mı bir problem var? (Bu
soruya hayır denileceğinden eminim.)
Birilerinin dediği gibi, dinlerin çağı mı geçti? (Bu
soruya da inananların tamamı, hayır, diyecektir.)
Peki, dinde bir problem yok ve insanlara doğrular
söyleniyorsa, dinin istediği; barış, adalet, huzur,
güven, dayanışma, birlik-beraberlik gibi değerler neden
vücut bulmuyor?
Binlerce yıldır yenilenmeden gelen din söylemleri mi
günümüz insanına hitap etmiyor?
Soruları uzatmak mümkün…
Ancak bir şey var ki, mızrak çuvala sığmıyor!
(21. Yüzyıl’ı okumak için din-iman kavramlarının tek başına
yeterli olmadığı ayrı bir yazı konusu)
FORMLAR KUTSANAMAZ
Dünya tarihinde, insanlığın yaşadığı ıstıraplara
bakarak şu tespiti yapabiliriz: Bir dinin üstünlüğü -bu
bazen bir mezhep olur- ve bir dinin dünyayı kurtaracağı
anlayışı, “din hegemonyasına götüren yanlış
fikirleri” beraberinde taşır.
Belki çok daha temelde konuşulması gereken, iman
insanıyla, bilinçsizce bir dinin -buna form da
diyebilirsiniz- içinde yolculuk yapan insan arasındaki
fark…
İman insanı, iç ve dış dünyasında sulhu/barışı sağlamış
insandır.
Halkın sevgisini Hakk’ın sevgisine dönüştürememiş bir
insan, hangi form içinde olursa olsun; kendi gelişimini
temin edemez. Bu anlayışın bilincinde olmayan sözde
dindarların, “din hegemonyası” içinde dünyayı kasıp
kavurmaları boşuna değildir.
Dolayısıyla bir dinin içinde yer almak, o dini yaşıyor
anlamına gelmez. Bir takım şekli hususları yerine
getirerek “iman insanı” olunmaz. Kur’an bu ayrımı
yapıyor: “Siz imana ermediniz, biz ‘İslam’a girdik’
deyin” Hucurat/14.
Aksi takdirde dinin içinde yer alan ahlaksız insanların
izahı nasıl yapılır?