Ana akımların hâkimiyetleri, alternatif sistemlerin yeşermesine
izin vermeyecek ortam yaratmalarındandır. Bu siyasette, ekonomide
ve hatta dini alanda böyledir. Örneğin, kapitalizm öyle güçlü
araçlara sahiptir ki Das Kapital'i veya Che Guevara baskılı
tişörtleri pazarlar ve ürünlerdeki artık değeri sermayedara
kazandırır!
Kapitalizme neoliberal düşünürlerin hiçbiri olumlu bakmaz; fakat
kapitalizmden daha iyi daha uygulanabilir bir sistem de
üretilmez!
Siyasette de bunu çok iyi gözlemleriz; AKP'nin merkez sağda
kendisine alternatif olacak isimleri partisine taşıması boşuna
değildir.
Asıl üzerinde durmak istediğim, ana akım -Muaviye'yle başlayan
iktidarların inşa ettiği dini düşünce demek belki daha doğru
olacaktır- yeni şeyler söylemeye kalkışanları daha çıkış aşamasında
reddeder. “İslam düşüncesi benim çizdiğim sınırlar içinde
tartışılabilir, bu dairenin dışına çıkanları aforoz ederim”
anlayışı değişmemiştir; dün İbn-i Sina, Farabi, Kindi, Ebu
Hanife'nin yanı sıra Harezmi, Biruni, Cahız gibi bilim insanlarını
kâfir ilan edenler, bugün de yine sahnededirler.
Ana akımın en büyük handikapı reddettiği tezlerin antitezini
üretememesidir.Mesela bilimin ürettiği evrim teorisini şiddetle
reddeder, ancak bilimsel olarak yerine alternatif bir şey koyamaz.
Hakeza laiklik gibi Batı'nın bulduğu kavramlarla kavga edenlerin
insanlara sundukları sistematik bir evrensel projesi de yoktur.
KUR'AN, SÜRÜ OLMA DER
Siyaset “Bizi güt” diyen kitleler üretmek ister. Oysa Kur'an “Bizi (davar gibi) güt, bize bak demeyin, bizi gözet deyin ve dinleyin” uyarısı yapar.